Турецкая сказка

Информация о пользователе

Привет, Гость! Войдите или зарегистрируйтесь.


Вы здесь » Турецкая сказка » Турецкий язык » Некоторые омонимы турецкого языка


Некоторые омонимы турецкого языка

Сообщений 21 страница 40 из 48

21

Я нашла столько омонимов, синонимов и антонимов турецкого!!!  [взломанный сайт]

0

22

Омонимы. Буква А

Aba–грубая толстая шерстяная ткань, войлок Ooo! Aba terliğini giymişsin bugün...
Aba – старшая сестра Aban okula gidiyor mu ?
*Abayı yakmak – влюбиться Duydun mu! Erdem bir kıza abayı yakmış.
Acar - сильный, энергичный Ahmet acar bir adam.Onu yenmek zor olacak.
Acar - новый Eskisi olmayanın acarı olmaz.
Acayip-удивительный, Öyle dedi ha! Acayip yahu!
Acayip-странный, необычный Bu ne acayip adam!
Acı-горький; обидный ; сильный Acı biber koyma salataya!
Acı-боль, страдание, мучение Bu diş acısı beni öldürecek! Hemen dişçiye gitmeliyim.
Acımak-болеть Yağ acıdı.
Acımak-жалеть(деньги) Kaybettiğim paraya çok acıdım.
Acımak-испытывать[острую] боль Dokunma! Kolum çok acıyor.
Acımak- жалеть, сочувствовать Çoluğuna çocuğuna acıdım.
Açık-открытый Pencere ve kapı açık.
Açık-светлый(о цвете) En sevdiğim renk açık mavi.
Açık-ясный, понятный Bugün hava açık değil mi ?
Açık- недостача, дефицит Faturada açık vardı. Ödedin mi?
Açık-откровенно, открыто Açık konuş yalan söylemene gerek yok!
Açık- вакантное место, вакансия Bu dairede hiç açık yok.
Açık- морские просторы Denizin açıklarında yunus balığı görülmüş.
Açık- непристойный, нескромный Açık filmler yasaklandı.
*Açıkgöz – ловкий, хитрий Ali ile pazarlık yaparken çok dikkat et! O çok açıkgözlüdür.
Açıklık- открытое пространство , простор Çocuklar okulun yanındaki açıklarda oynuyorlar.
Açıklık-светлый оттенок ( тон) Eteğin renginde biraz açıklık var diğerine göre.
Açıklık-интервал Tarkan’ın adımlarındaki açıklık daha fazla.
Açıklık-ясная погода Yarın hava açık olacak.
Açıklık-откровенность Bütün açıklığına rağmen konuyu anlamadı.
Açıklık-обнажённость Bu kadar açıklık iyi değil! Üşüyeceksin.Üstüne bir şeyler giy!
Açık saçık - полуобнаженный, слишком открытый Yeter artık açık saçık giyinmeyi bırak!
Açık saçık – непристойный Bu konuda bu kadar açık saçık olamazsın!
Açıktan – издалека Açıktan açıktan sırları öğrenmeye başladı.
Açıktan – без труда , легко Açıktan sana 100 YTL veririm.
Açılmak - открываться İstiklal caddesine yeni bir market daha açıldı.
Açılmak - начинаться Tören dostluk mesajlarıyla açıldı.
Açılmak- становиться светлее Yıkadığım gömleğin rengi biraz daha açıldı.
Açılmak- вести,выходить Bu dairedeki kapı balkona açılır.
Açılmak - расцветать(деревья) Baharla birliktehavalar ısındı, çiçekler açıldı.
Açılmak - плавать Çok açılma.O kadar uzun mesafeyi yüzemezsin.
Açılmak - говорить много Abi adam bir açıldı.Hiç Sorma! Daha önce hiç böyle çok konuştuğunu görmemiştim.
Açmak- открывать Kapıyı açar mısın? Oda çok sıcak oldu.
Açmak- обнажать(голову) Eve gelince kız kafasını açtı.
Açmak- выглядывать (о солнце) Oh ne güzel güneş açtı valla!
Açmak-звонить Akşam annem sana telefon açtı mı?
Açmak-включать Radyoyu aç da haberleri dinleyelim.
Açmak-сверлить, делать отверстие, вырыть, выбить Marangoz matkapla dolaba delik açtı.
Açmak-доверять(тайну) En güvendiğin kişilere sırrını açabilirsin ancak.
Açmak-расцветать(деревья) Bahar gelince ağaçların çiçekleri açtı.
Açmak-проясниться( погода) Hava açtı.Hadi dışarı çıkalım.
Açmak - расстегнуть Gömleğinin yakasını açabilirsin
Açmak - начинать Savaş açtı.
Adet - число, количество, единица, экземпляр Mağazadan 2 adet kazak aldım.
Adet – традиция Bizim adetlerimize göre davranmalıyız.
Adet – привычка Âdet yerini bulsun diye
Adi – простой, обычный Pazardan aldığım elmalar adi çıktı.
Adi – низкий (человек) Kemal çok adi bir adammış.
Afet –бедствие,катастрофа 17 Ağustos deprem afeti Türkiye’yi derinden etkiledi.
Afet – писанная красавица Buradan bir afet geçti yüreğimi deldi geçti.
Ağır- тяжелый (работа) Maden işçilerinin işi çok ağır.
Ağır- сложный (проблема) Bu ağır bir mesele. İyi konuşmak gerek.
Ağır- медленный (шаг) Yaşlı kadın ağır adımlarla ilerledi.
Ağır- дорогой (ткань) Bu kumaştan diktiğin elbise üstünde çok ağır durdu.
Ağır- неприятный (погода) Odadaki ağır havadan herkes bunaldı.
Ağır- обидный (слова) Çok ağır konuşunca ağlamaya başladı.
Ağırlamak-выказывать уважение, радушно принимать Ev sahibi bizi iyi ağırladı.
Ağırlamak- замедлять Araba biraz ağırladı.
Ağırlaşmak-становиться тяжелым Poşetler iyice ağırlaştı.
Ağırlaşmak- замедляться Dedem yaşlanınca yürüyüşü de ağırlaştı.
Ağırlaşmak-становиться трудным Ders konuları iyice ağırlaştı. Artık öğrenirken zorlanıyorum.
Ağırlaşmak- ухудшаться Hüseyin artık doktora git, insanları duyman iyice ağırlaştı.
Ağırlaşmak-становиться серьезным Komşumuzun hastalığı iyice ağırlaştı.
Ağırlık- вес, тяжесть Paketin ağırlığı 10 kilo vardı.
Ağırlık-кошмар,тяжелый сон Uyurken üzerime bir ağırlık çöktü.
Ağırlık- медлительность Bu ağırlıkta yürürsek anca 2 saat sonra orada olabiliriz.
Ağırlık-серьёзность, важность Bu konuda da Ahmet Bey ağırlığını koydu.
Ağırlık - ценность Hediyenin ağırlığını biliyorum
Ağırlık - апатия, безразличие Bu bana ağırlık yapmaz.
Ağız-рот Büyük lokmayı ağzına attı.
Ağız-диалект, говор, жаргон, наречие Ahmet, İstanbul ağzıyla konuşur.
Ağız- вход, выход Fırının ağzından ekmekler görünüyordu.
Ağız- перекресток Yol ağzında buluşalım istersen.
Ağız - раз Çamaşırı üç ağız yıkadım.
Ağlamak- плакать Yeter artık ağlama! Ne istersen yapacağım.
Ağla(n)mak- жаловаться Bu konudan dolayı annesi hep ağlıyordu.
Ak- белый Yaşlandım artık! Saçlarım aklar düştü.
Ak- чистый Sen de ak süt değilsin yani.Zeytinyağı gibi hep üste çıkmaya çalışıyorsun.
Ak - белок (глаза, яйца) Yumurtanın akını bu sefer ben yiyeceğim.
Akar-текучий Tüpün içinde çok akar bir madde var.
Akar-проточный Bu iş böyle akar gider.
Akıcı- текучий Bugün kimya dersinde akıcı maddeleri gördük.
Akıcı- плавный Bu dere çok akıcı bir dere.Yüzücüler bile yüzerken zorlanıyorlar.
Akıcı- разборчивый почерк Çok akıcı bir yazı.Okuyunca sıkılmayacaksın.
Akım- течение, поток Burada akım kuvvetli.Biraz daha ileriye gidelim.Belki orada yüzebiliriz.
Akım- электрический ток Elektrik akımına dikkat et! Sakın çıplak elle kabloya değme!
Akın- набег, налёт, штурм Düşmanlar köylere akın ettiler.
Akın- приток, поток, наплыв Konsere insanlar akın ettiler.
Akide- вера, вероучение Bizim akidemizde böyle şeyler yoktur.
Akide- доктрина, принцип Akideye göre verdiğin örnekler uymuyor.Başka örneklerle tezini yazabilirsin .
Akide- леденцы Akide şekerini çocuklar çok sever.
Akis- отклик, эхо Dağdan karşılara seslenince sesi akis yaptı.
Akis- отражение Ayın sudaki akisi izlemeye değerdi.
Akis(aksi)- обратное Kadın aksini iddia etmiyor aynı şeyi söylüyordu.
Aklanmak-становиться белым En sonunda aklanıp suçsuz olduğu ortaya çıktı.
Aklanmak- выходить чистым Elbiseyi çamaşır makinesinde yıkayınca aklandı.
Akmak- течь, литься Parmağını yanlışlıkla kesince kan aktı.
Akmak- протекать(крыша) Bu kışta bir çok evin çatısı aktı.
Akmak- сыпаться, просыпаться Delik poşetten tuz akıyordu.
Akrep - скорпион Ay! Masanın altında akrep var! Dikkat et!
Akrep - часовая стрелка Bu saatin akrebi mi bozuldu ?
Akrep - созвездие Скорпиона Sen yoksa Akrep burcundan mısın?
Ala-более высокий, высший Yüce Allah aladır,rahimdir,kerimdir.
Ala-лучший, превосходный Aldığınız elbise onunkinden daha ala,daha güzel.
Ala-хорошо, великолепно Onunla çok ala bir akşam yemeği yedik.
Alan-площадь, площадка, пространство, территория Hava alanında yolcular toplanmıştı.
Alan-отрасль, область, сфера Öğrenciler birçok alanda ödül aldılar.
Alay-насмешка, издёвка Kadın her söyleneni dinlemiyor, alaya alıyordu.
Alay – толпа, группа людей, полк (военн.) Çanakkale Savaşında 57.alayın tamamı ölmüştü.
Alçak-низкий, подлый Ali alçak boylu bir çocuk.
Alçak-низкий(голос) Kütüphanede alçak sesle konuşmalısın.
Alçak - низина Senin bu kadar alçak bir insan olduğunu tahmin etmezdim.
Alçalmak-понижаться Helikopter alçalmaya başladı
Alçalmak-унижаться, деградировать İnsan bu kadar mı alçalır ? Yazıklar olsun sana!
Algı-ложка для собирания опия Kazadan sonra tüm algılarını kaybetmiş.
Algı-восприятие Senin algın bu konuda çok iyi.Çabuk anlıyorsun.
Ana - мать Anan ne yaptı bugün bakalım akşam yemeği için?
Ana - главный, основной Ana konumuz "Çevre Kirliği" bu konuda araştırma yapalım.
Ana - родной ( язык ) Türkçe benim ana dilim.Su gibi konuşurum.
Ana - отечество Ana vatanımdan geldim bu gurbet ellere.
Ana - детский сад ( школа ) Çocuklar ilkokula başlamadan önce anaokula gidiyordu.
Anafor-противоток, водоворот Balıkçılar denizde anafora yakalandılar.
Anafor-арго. даровщина Bu işin anaforunda kaybolup gidersin.
Ar-ар Bu arsa yaklaşık kaç ardır ?
Ar-стыд, совесть Çok arsız bir kadınmış.
Arı-пчела Arı sokunca iğnesi içeride kalmış.
Arı-чистый, без примеси Arı sudur bu merak etme hiç.Pis değil çok temiz su.Rahatlıkla içebilirsin.
Artık-остаток, излишек Kumaş artıklarıyla kendine yastık dikmişti.
Artık-объедки Yemek artıklarını tavuklara ver!
Artık-уже, наконец Artık konuşmaya başladı.
Artık - високосный (год) Bu yıl artık yıl mı acaba?
Arzetmek - представлять Bu konu biraz tehlike arzediyor.
Arzetmek - докладывать, сообщать Hürmetlerinizi arzederim efendim!
Asıl - оригинал,подлинник Bu kelimeler kitabın orijinalinde yok.
Asıl - основа, основание Asıl konumuz bu değil şimdi.
Asıl - смысл Önce konunun aslı astarı ne onu öğrenelim.
Asıl - именно Bu mektubu asıl siz yazacaksınız.
Askı - вешалка, плечики Gömleği askıya takar mısın!
Askı - подтяжки Pantolon askısı pantolonun düşmesini engeller.
*Askıya almak - откладывать/отложить Müdür bu işi de askıya aldı.
Asma - виноградник Bahçedeki asmanın üzümleri olmaya başladı.
Asma - подвесной, висячий Asma köprüler harika görünüyordu.
Aşağı - нижняя часть , низ Ahmet yolun aşağısında. Git onunla oyna istersen!
Aşağı - вниз Recep Bey evinin aşağı katını da kiraya verdi.
Aşağı - низкий Satıcı malın elbiseyi gerçek fiyatından aşağı fiyata sattı.
Aşağı - низкопробный, плохой (качество) Bu kumaşın bu kadar aşağı olacağını düşünmemiştim.
Atlas-атлас(карта) Coğrafya dersinde haritalar için atlas kullanıyoruz.
Atlas-атлас(ткань) Türk bayrağı atlas kumaştan yapılmıştı.
Atlet-атлет Maratonda Süreyya Ayhan adlı Türk atlet birinci geldi.
Atlet-майка Mağazadan 2 tane atlet alalım baba!
Atmak - бросать/бросить, выбросить, выкинуть Çöpü çöp kutusuna atar mısın oğlum!
Atmak - врать/соврать O kadar da atılmaz ki! Kimse sana inanmadı.
Atmak - ударить, стукнуть Boksör hakeme dirsek attı.
Atmak -ставить/поставить подпись Genç çiftler evliliiklerini resmileştirmek için imzalarını attılar.
Atmak - класть, положить Anne yemeğe tuz attın mı sen ? Yemek tuzsuz olmuş gibi.
Atmak - стучать,биться, пульсировать Hastanın kalbi hızlı hızlı atınca hemşire hemen doktoru çağırdı.
Atmak - стрелять Polis havaya iki el silah attı.
Atmak - Büyüklerin yanında bacak bacak üstüne atmak ayıptır.
Ay-луна Geceleyin ay dünyamızı aydınlatır.
Ay-месяц Bir yılda on iki ay vardır.
Ay - ой,ай Ay! Şimdi düşüyordum tutmasaydın elimi.
Ayaklanmak - восставать/восстать Ya neden ayaklandınız şimdi oturuyorduk.
Ayaklanmak -бунтовать/ взбунтоваться Düşman tekrar ayaklanmıştı.Acil tedbir alınmalıydı.
Ayırmak - отделять/отделить, выделить Çuvaldaki patates ve soğanları birbirinden ayırdı.
Ayırmak - отличать, различать (цвета) Bu mavi renkleri birbirinden ayıramıyorum.
Ayırmak - делить на части Paranın yarısını sana ayırdım.
Ayırmak - разлучить, разъединить Beni karımdan ayırmayın hakim bey !
Aylık - месячный Bebek beş aylık oldu artık.
Aylık - зарплата Aylığını aldıysan bugün alışverişe gidelim.
Aylık - ежемесячный (журнал) Bu dergi aylık çıkan bir dergidir.
Ayrılmak - выехать, уехать Ali işe gitmek için evden ayrıldı.
Ayrılmak - отличаться, выделиться, отделиться Bu konu önemi itibariyle diğer konulardan ayrılır.
Ayrılmak - уходить/уйти с работы Erol Bey dün on yıllık işinden ayrılmış.
Ayrılmak - расстаться, разлучиться Karı-Koca geçimsizlikten dolayı birbirlerinden ayrıldılar.
Azim-большой Allah azimdir,kerimdir,rahimdir.
Azim-решимость, намерение Bu dünyada azim sahibi olmak gerek.

0

23

Омонимы. Буква B

Badem – миндаль Kek yaparken istersen badem de koy!
Badem – миндалевиднный Badem gibi gözleri var.
Badem - миндалина, гланда (анатом.)
Bağ - виноградник, сад Dedemin üzüm bağlarına gideriz.
Bağ - шнурок Ayakkabımın bağı çözüldü.
Bağ - связь Dostluk bağları
Bağış - дар, пожертвование O bağışını her zaman yapardı.
Bağış - прощение, помилование Allah günahlarımızı bağışlasın!
Bağış - иммунный, невосприимчивый (к болезни) Her insan organ bağışında bulunmalı.
Bağışlamak - пожертвовать Öğrencilere büyük paralar bağışladı.
Bağışlamak - прощать Arkadaşı, annesinin hatırına onu
Bağlama - мандалина Bağlama sesi beni çok etkiler.
Bağlama - соединение Bu iki milleti birbirine bağlamalı.
Bağlamak - завязывать Kravat bağlamayı öğrendin mi?
Bağlamak - прикреплять,прикрепить Polis, hırsızın ellerini bağladı.
Bağlamak - наказывать,наказать Trafik polisi arabayı bağladı.
Bağlamak - интересовать Bu konu beni bağlamaz!
Bağlamak - назначить (жалование) Yarın başbakanla randevuyu sen bağlıyorsun unutma !
Bağlanmak - быть связанным Sonunda telefonla bağlanabildim.
Bağlanmak - привязаться İpler ağaca bağlandı.Salıncakta sallanabiliriz.
Bağlanmak-привязываться/привязаться Torunu dedesine çok bağlanmıştı.Şehre gitmek istemiyordu.
Bakım - уход Her ay cilt bakımını düzenli yaptırır.
Bakım - присмотр Bahçıvan,bahçenin bakımı ile görevlidir.
Bakım – точки зрения Ne bakımdan yani anlayamadım!
Bakla - бобы Annem akşama bakla yemeği yapacak.
Bakla - тайна Çıkar ağzından bakalım baklayı!
Bakmak - cмотреть Televizyonda akşam haberlerine bak!
Bakmak - выходить Bu oda caddeye bakıyor.
Bakmak – cмотреть косо Bana yan bakma! Kızıyorum ha !
Bakmak – заботиться, ухаживать, присматривать Çocuk bakmak zor bir iş olmalı…
Bakmak – заниматься, обслуживать Bu arabaya hergün ben mi bakmak zorundayım ?
Bal - мед Bal çok faydalı bir besindir.
*Bal ayı – медовый месяц Yeni evlenen çift Antalya’ya balayına gitti.
Baskı - нажим, притеснение Bazı ülkeler ekonomik baskı altında.
Baskı - тираж Gazetenin baskısı bu sıralar çok arttı.
Baskı - пресс, тиски Gazete baskıya hazır mı ?
Baskın - доминирующий Genlerinden biri diğerine baskın çıktı.
Baskın - наводнение Su baskınında bir çok insan öldü.
Baskın – налет, внезапное нападение
Polis, çetenin evine baskın yaptı.
*Basma - ткань Basma eteğin sana çok yakışmış
Basmak - ступать Çimlere basma!
Basmak - печатать, издавать “Yeni Kıyılar ”ın yeni sayısı basıldı mı?
Basmak - наступить Karanlık basınca eve döndük.
Basmak - нажимать, жать Zile bastığımda kapıyı açan olmadı.
Baş - голова Sürekli baş ağrın varsa doktora git !
Baş - начало Daha işin başındayız dostum!
Baş – главный O, firmamızın başıdır.Genel müdürüdür.
Baş - одежда Sana bayrama üst baş alalım
Baş - голова, штука Ahırda 3 büyükbaş hayvan var.
Başka - другой, иной Başka elbiseler de alalım mı ?
Başka - кроме Burada bizden başka insanlar da var.
Başlık- головной убор, каска, шлем Başlığını giy de dışarı öyle çık.
Başlık-заголовок, название Bugünkü gazetenin başlığı neydi?
Batırmak - поргужать, погрузить Bisküviyi çaya batırarak yerdi.
Batırmak - вонзить, воткнуть Çiviyi toprağa batırarak oyun oynardık.
Batırmak - завалить дело, погубить Az satışlar sonunda işini batırdı.
Batırmak - потопить Ördeğin başını suya batırıp çıkarıyordu.
Batmak - уколоть, вонзиться Eline iğne batınca çok kanadı.
Batmak - потонуть, погибнуть Gemi denizin ortasında batmış.
Batmak - зайти (о солнце) Bugün de güneş batıyor be…Bir gün daha bitti.
Batmak - разоряться, разориться İşyeri batınca kendi de battı.
*Yerin dibine batmak - стыдиться Bu kötü sözler karşısında yerin dibine battı.
Bayağı- простой, обычный Bayağı bir insan işte…
Bayağı- вульгарный, грубый Bu konu bana çok bayağı geliyor.
Bayağı - низкий (о качестве) Bu kumaş çok bayağıymış yahu.
Bayılmak-падать в обморок Kötü haberi duyan kız orada bayıldı.
Bayılmak- очень нравиться, обожать, быть в восторге Yeni aldığın kazağa bayıldım.
Bazı- некоторый, иной Bazı insanlar yaşlılarımıza karşı çok saygısızlar.
Bazı- иногда, порой Bazı günler kendimi çok yalnız hissederim.
Ben- я Ben de şimdi seni arayacaktım.
Ben- родинка Yüzünde bir çok ben var.
Benzetmek- делать похожим, добиться сходства Maket evi Singapur evine benzetmeye çalıştılar.
Benzetmek- перепутать, принять одного за другого Sokaktaki kızı sana benzettim.
Bere-царапина, синяк Bacağındaki bereler iyileşmiş.
Bere- берет Soğukta bereni tak öyle dışarı çık
Beri- эта сторона Beri gel de şalının modeline bakayım.
Beri- исходный пункт во времени 2 haftadan beri onu göremedim.
Beri - этот Şu adamdan beri say bakalım kaç kişi var burda.
Beslemek- кормить, содержать Çocuğu öyle güzel beslemiş ki tombullaşmış.
Beslemek- Ona karşı kötü fikirler besleme
Beslemek - разводить, выращивать Tavuk besliyorum
Beşer- человек, дитя человеческое, люди Beşerdir şaşar abiciğim! Ne var bunda!
Beşer-по пять Öğrenciler beşer beşer sıraya girdi.
Bırakmak- отложить Poşetleri masaya bırakıp hızla çıktı.
Bırakmak- отпустить, выпустить Polis, hırsızın kolunu hiç bırakmadı.
Bırakmak- бросить, покинуть, оставить Sonunda sigarayı bıraktın dostum.
Biçmek-резать, пилить Ağacın yapraklarını biçtin mi?
Biçmek-кроить Kumaşı iyi biçmelisin kumaş yetmeyebilir.
Biçmek- косить Yeni bahçıvan çimleri iyi biçmemiş.
Bol- свободный Yeni pantalonunu çok bol almışsın.
Bol- много Yemek bol.Ne kadar isterseniz yiyebilirsiniz.
Bol- обильный, обильно ,щедро Bol resimli bir dergi
Boy- рост, высота Basketbolcuların boyları çok uzun.
Boy-клан Tarihte bir çok boy birbirleriyle savaşmışlar.
Boy- высота Binanın boyu çok yüksek.
Boy- размер, длина Elbisenin boyu olduysa satın alabiliriz.
Burun- нос, носок Burnum çok üşüdü.
Burun-мыс Dağların burnuna kadar gitmişler.

0

24

Омонимы. Буква C

Cahillik - невежественность, неграмотность Oğlum bizimkisi cahillik işte! Okul yoktu ki bizim zamanımızda.
Cahillik - неопытность Ya resmen cahillik.Hiç öyle yemek yapılır mı?
Canlandırmak - оживлять, вдохновлять Canlandırmak sadece Allah'a mahsustur.
Canlandırmak - приводить в чувство Bayılan çocuğu kolonya ile canlandırdılar.
Canlandırmak - воскресить в памяти Tiyatroda Çanakkale Savaşı'nı canlandırdılar.
Canlandırmak - играть Hürrem Sultan fiminde Kanuni'yi arkadaşım canlandırdı.
Canlanmak - оживиться, ожить Gs'lı futbolcu Hakan Şükür en sonunda canlandı ve golünü attı.
Canlanmak-возраждаться, возродиться Öldükten sonra tekrar canlanacakmışız.
Canlanmak - прийти в себя Yorgun bir halde olan savaşcı tekrar canlandı ve savaşa devam ettti.
Canlı - живой Bitkiler de canlıdır hayvanlar ve insanlar gibi.
Canlı - одушевлённый Televizyonda "Canlılar Alemi" adlı bir belgesel var.
Canlı - красочный Balık canlı gözüküyor.Ver bakalım 2 kilo.
Canlı - любящий Çocuk canlısı
Cansız - бездыханный ,безжизненный Savaş sonunda cansız bedenler yerde yatıyordu.
Cansız - апатичный Ya bugün çok cansızsın.Neşelen hadi biraz!
Cansız - неодушевлённый Masa cansız bir varlıktır.
Cebir-алгебра Sınavda cebir de soracaklarmış.
Cebir-трудный Bir daha bana böyle cebir şeyler sorma! Biraz daha kolay sor
Cebir - сила, насилие Bu işi bana cebren yaptıramazsın.
Cehennem - ад İnanışa göre iyiler cenenete,kötüler cehenenme gider.
Cehennem - адская жара Bu ne hava ya! Ortalık cehennem sıcağı gibi sıcak.
Cephe - фасад Binanın çift cephesi olması çok güzel bir özellik.
Cephe - фронт Düşman cepheye asker çıkardı.
Cereyan - течение Solcu sağcı cereyanlar birbirleriyle kavga ettiler.
Cereyan - ход, движение Maçın cereyanına bakılırsa çok güzel geçecek.
Cereyan - поток Kabloya basma.Dikkat et! Elektrik cereyanı var!
Cereyan - сквозняк Pencereyi ya da kapıyı kapat! Cereyan yapıyor.Hasta olacağız.
Cetvel - линейка Çizgileri cetvelle çiz.Daha düzgün çizersin.
Cetvel - таблица, список Haftalık ders cetvelinde bugün Matematik dersi var.
Cevher - драгоценность Düğünde gelinin üstünde çok değerli cevherler vardı.
Cevher - руда Ülkemizde yeni bakır cevherleri bulundu.
Ceza - наказание Polis hırsızı hapse atarak cezalandırdı.
Ceza - штраф Trafik Polisi, kırmızı ışıkta geçen şoföre para cazası verdi.
Cilt- обложка, переплёт Kitapları ciltledin mi? Yarın öğretmen bakacak.
Cilt- том Sefiller romanının 2.cildini de okudum.
Cilt- кожа Cildin çok bakımlı görünüyor.
Cin - джинн, злой дух Gelecekte cinleri insanoğlu kullanabilirmiş.
Cin - джин (водка) Genç adam barda bir cin tonik aldı.
Cins - пол (биол.) İnsanlar erkek ve kadın olmak üzere iki cinstir.
Cins - вид Bu hangi cins spor? Hiç anlamadım valla!
Cins - племенной, породистый Cins bir köpek.İyi bir şeye benziyor.
Cüzdan - бумажник Bankadan parasını çeken adam parasını cüzdana koydu.
Cüzdan - удостоверение Banka işlemleri için hesap cüzdanı gerekiyordu.

0

25

Омонимы. Буква Ç

Çağ - возраст, период жизни Tabili onun çocukluk çağı! Koşacak oynayacak.
Çağ - век, эпоха Orta Çağda hangi olaylar olduğunu biliyor musun?
Çağdaş - современник Tarkan Bey çok çağdaş bir insandır.
Çağdaş - современный Bugün Türkçe'de Çağdaş Edebiyat yazarlarını gördük.
Çakmak - зажигалка Çakmak var mı? Kibriti evde unutmuşum.
Çakmak - забивать, прибивать Duvara tablo asmak için çivi çakalım.
Çakmak- сверкать (o молнии) Geceleyin hep şimşek çaktı.Korkudan uyuyamadım.
Çakmak - сообразить, догадаться разг. Birden aklına bir fikir geldi, şimşek çaktı.
Çalışmak - работать Seval Hanım nerede çalışıyor?
Çalışmak - заниматься Ne yapmaya çalışıyorsun söyler misin bana!
Çalışmak - стараться, постараться Bir işim çıkmazsa gelmeye çalışırım.Merak Etme!
Çalkalamak - полоскать, споласкивать Dişlerini fırçaladıktan sonra ağzını çalkalayıp çıktı.
Çalkalamak - взбивать, взбалтывать Yumurtayı çalkalayıp omlet yaptı.
Çalmak - бить, ударять Önce kapıyı çal da evde mi bir öğrenelim.
Çalmak - играть, исполнять Çok iyi piyano çaldığını duydum.
Çalmak - свистеть İşyerinde ıslık çalmak iyi değilmiş.
Çalmak - красть, воровать Hırsız ev sahibinin değerli vazosunu çalmış.
Çalmak - звучать, издавать звук, стучать (в дверь) Telefonun çalıyor.Duymuyor musun? Cevap ver!
Çamur - грязь, ил Çamurla oynama be çocuk.Kaç defa sana söyledim!
*Çamur atmak - опорочивать/опорочить Çamur atma arkadaşım.Bilyoruz kimin kim olduğunu.
Çamurluk - крыло автомобиля Arabanın çamurluğunu temizle.Çok pislenmiş.
Çamurluk - грязное место Çamurluk alanda yürüyeceğine normal yolda yürüsene be evladım!
Çap - размер; масштаб Dairenin çapını hesapladın mı?
Çap - диаметр; калибр Bu evde 7 cm çap var.Farkettin mi!
*Dünya çapında - в мировом масштабе Hasan Şaş dünya çapında bir futbolcudur.
Çapak - гной (в глазах) Gözlerinin çapağını sil.Sabah oldu.Kalk artık!
Çapak - заусенец, околина ( на метале) Metallerin çapağına dikkat et! Elini kesmesin.
Çarpışmak - столкнуться, налететь друг на друга Yolda iki araba çarpıştı
Çarpışmak - биться, сражаться Düşmanla uzun süre çarpıştık.
Çarpmak - удариться, стукнуться Kafası bozulan adam kapıyı çarpıp çıktı.
Çarpmak - налететь, наскочить Hızlı giderken arabaya çarptım.
Çarpmak - умножать (матем.) İki ile ikiyi çarparsak dört eder.
Çarpmak - биться, сражаться Çok koştuğundan dolayı yüreği hızla çarpıyordu.
Çarpmak - поразить Dikkat et! Elektrik çarpmasın sonra…
Çatal - вилка Bu yemeği çatalla kolaylıkla yiyebilirsin.
Çatal - рогатина Çatalla sakın kuşlara atış yapma! Anlaştık mı!
Çatlak - трещина Duvardaki çatlaktan su geliyor.
Çatlak - чокнутый, придурковатый Kafadan çatlak mısın be kardeşim! Git işine!
*Başı çatlamak - голова раскалывается Başım çatladı.Kıs artık şu müziğin sesini!
*Kıskançlıktan çatlamak - трескаться/треснуть Komşusu yeni araba alınca neredeyse kıskançlıktan patlayacaktı.
Çay - чай İstersen sana çay yapayım.
Çay - чайный Şehrin ortasından küçük bir çay akardı.
Çay - речка, ручей Sel olunca çaylar da taşmıştı.
Çehre - лицо, физиономия Çehresini göremedim ki tanıyayım.
Çehre - общий вид Yeni belediye yaptığı bahçe planlamalarıyla şehrin çehresini değiştirdi.
Çek- чех Çekoslavakya'nın halkına Çek denir.
Çek - чек Bana 10000 YTL'lik çek yazar mısın?
Çekik - раскосый Japonlar çekik gözlü bir millettir.
Çekik - ввалившийся Karnını çekik yapma! Ağrıyacak sonra…
Çekilmek - быть вытянутым, натянутым Evin girişi dar olunca mobilyaları ip ile balkondan çektiler.
Çekilmek - отодвигаться Yana çekilip arkadakine yol verdi.
Çekilmek - уйти в отставку Başkanlık yarışından çekildi.
Çekilmek - уходить Bir süre sonra muhabbetten sıkılıp çekilip gitti.
Çekirdek - косточка Karpuzun çekirdeklerini yutma sakın yerken..
Çekirdek - ядро Atom çekirdeği ne kadar ilginç bir şey.
Çekirdek - семечко Akşam gel de hem muhabbet edelim hem çekirdek çıtlatalım.
Çekmek - привлекать, интересовать; нравиться Dikkatini çekmek için sürekli aynı yerde dolaşıp duruyordu.
Çekmek - волочить/поволочить Adam pazardan aldığı patates çuvalını çekerek götürüyordu.
Çekmek - натягивать; надевать Çocuk elindeki sapanı çekerek hedefi vurdu.
Çekmek - терпеть, испытывать; выносить Kaç yıldır bu hastalığı çekiyor .
Çekmek - походить на кого-то, иметь сходство Sen de babana çekmişsin.Karakterleriniz aynı.
Çekmek - шмыгать/шмыгнуть носом Burnunu çekip durma.Mendil vereyim sana.
Çekmek - отбывать/отбыть наказание Hırsız yıllardır hapiste yaptığı suçun cezasını çekiyor.
Çekmek - отгораживать Dedem çiftlik evinin etrafına çit çekti.
Çekmek - страдать, терпеть; переносить Annesi yıllardır gurbetteki oğlunu hasretini çekiyor.
Çekmek - проводить Elektrikçi evin her tarafına kablo çekti.
Çekmek - тянуть, тащить Arkadaşını da kendi tarafına çekmeye çalışıyordu.
Çekmek - грести Balıkçılar uzun süre sandalda kürek çektiler.
Çekmek - переписывать, копировать Yazıyı özetleyip tekrar temize çektim.
Çekmek - втягивать, всасывать; вдыхать Sigarayı içine çekip duruyordu.
Çekmek - брать, снять со счета Bankadan para çektiysen alışveriş yapalım.
Çekmek - тянуть жребий Kura çekilirken çok heyecanlanmıştı belki zengin olurum diye.
Çekmek - подвергать Hakim sanığı sorguya çekip durdu.
Çekmek - поднимать Askerler Türk Bayrağı'nı göndere çektiler.
Çekmek - получать Sınavda kaç çektin?
Çekmek - бить, орудовать Korneri çekmek.
Çekmek - выписать, оформить (вексель, чек) Yazdığınız çeki dün çektiler.
Çekmek - молоть (кофе, перец) Biraz kahve çeker misiniz ?
Çekmek - тянуть, весить Kaç kilo çeker?
Çekmek - садиться, давать усадку Kumaş yıkanınca çekti.
Çelik - сталь Kapı çelikten yapılmış.Çok sağlam.
Çelik - стальной Ona bir şey olmaz .Çelik gibi adam yahu!
Çember - круг, обруч Matematikte çember ve dairenin farkı nedir?
Çember - окружность Yerde yatan yaralının etrafında halk çember oldu.
Çerçeve - рамка Resmi çerçeveye koy bakalım.Nasıl duracak!
Çerçeve - оправа Gözlüğün çerçevesini doktora gidince değiştireceğim.
Çerçeve - оконная рама Pencerenin çerçevesini metalden yaptırmalıyız.
Çerçeve - рамки Bahsimizin çerçevesi içinde herşeyi hatırlaman gerek!
Çevirmek - повернуть, перевернуть; обратить (взгляд) Elindeki ipi çevirip ip atlamaca oynadılar.
Çevirmek - переводить (на другой язык) Tercüman,cümleleri Türkçe'den Rusçaya çeviriyordu.
Çevirmek - набрать Oğlum bana teyzenin numarasını çevir de konuşalım.
Çevirmek - вернуть, отправить обратно; остановить Bekçi gelenleri geri çevirdi.İçeri almadı.
Çevirmek - снимать (фильм) Ocakta İstanbul hakkında yeni bir film çevireceklermiş
Çevirmek - перелицевать (одежду) Elbiseyi bir çevirir misin ?
Çevirmek - управлять, командовать Bu gazinoyu kim çekip çeviriyor ?
Çevirmek - превратить Savaş kasabımızı harabeye çevirdi.
Çevre - окружающая среда Çevremizi temiz tutmalıyız.
Çevre - округа, окружение Ooo! Bakıyorum kendine çevre yapmışsın.
Çevre - круг, орбита Üçgenin çevresini hesapladın mı ?
Çevre - округ (избирательный) Bahçenin bu çevresinde kimse dolaşmasın.
Çıkar - выгода Bu işten kaç lira çıkarımız oldu?
Çıkar - интерес Senin ne çıkarın var da bu konuyla ilgileniyorsun?
Çıkar - средство, путь, выход (из затруднительного положения) Bu hapishaneden bir çıkar yol olmalı.
Çıkarmak - вынуть, вытащить Paketteki elmaları paketten dışarıya çıkardı.
Çıkarmak - выпустить, издать (книгу, закон) Gazete günlük çıkarılan bir yayın organıdır.
Çıkarmak - снять; содрать Eve gelince kirli elbiselerini çıkarıp yerine yeni elbiselerini giydi.
Çıkarmak - высадить (десант) Devletimiz sınıra asker çıkardı.
Çıkarmak - заставить подняться, поднять Öğretmen beni zorla tahtaya çıkardı.
Çıkarmak - добыть, произвести, выпускать Uludağ'da volfram madeni çıkarılır.
Çıkarmak - вспоминать Seni bir yerden çıkarıyorum ama nerede gördüm ben seni bir söylesen..
Çıkarmak - выбросить (на рынок); вывезти Fabrikanın mallarını tırlarla yurtdışına çıkardılar.
Çıkarmak - выгнать, исключить İşten çıkarmak
Çıkarmak - молчать, не возражать Suçunu bildiği için sesini çıkarmıyordu.
Çıkarmak - сорвать (зло), выместить Bak işte yalanlarını bir bir çıkarmaya başladılar.
Çıkarmak - дотянуть, дожить Bu para ile ayı çıkaramayız.
Çıkmak - выехать, выйти Anne! Ben biraz dışarı çıkacağım.
Çıkmak - выходить/выйти из печати "Berega" üç ayda bir çıkan bir kültür -edebiyat dergisidir.
Çıkmak - выводить (пятна) O kadar temizledim.Lekeyi çıkaramadım bir türlü.
Çıkmak - вскочить Ergenlik çağına girdiği için sivilcileri çıkıyordu.
Çıkmak - появиться, возникнуть Kaybolan çocuk en sonunda ortaya çıktı.
Çıkmak - прорастать Ekinler çıkmaya başlamış gördün mü?
Çıkmak - вести Bu yol nereye çıkar?
Çıkmak - кончиться Bu kış ta çıktı bakalım iyi kötü.
Çıkmak - получать вывих Top oynarken ayağım çıktı.
Çıkmak - подняться En son gördüğümde merdivelerden üst kata çıkıyordu.
Çıkmak - оказаться Senden akıllı çıktı.
Çıkmak - подняться Fiyatlar çıktı.
Çıkmak - достаться, выпасть Piyango çıktı.
Çıkmak - обойтись, стоить Yüz liraya çıktı
Çıkmak - получить ауденцию, явиться (к высокопоставленному лицу)
Çırpınmak - трепетать Kuşlar çırpınıp duruyorlardı.
Çırpınmak - стараться (что-либо сделать) Çocuklarını rahat ettirmek için çırpınıp duruyordu.
Çırpınmak - напряженно биться (о серце) Kalbi son bir defa çırpındı sonra durdu.
Çiçek - цветок Çiçeklerden en çok gülü severim.
Çiçek - ветряная оспа Çocukken su çiçeği çıkardın mı sen?
Çile - моток (ниток) El işi çilem nerde benim ?
Çile - страдание, горе, муки Ne bitmez çilesi varmış kadıncağızın…
Çirkin - некрасивый Bu oyuncağı almayacağım.Bana göre çirkin görünüyor.
Çirkin - грубый Başkalarının arkasından çirkin laflar söylemeyi bırak!
Çocukluk- детство Hayatımın en güzel yılları çocukluk yıllarıydı.
Çocukluk - ребячество Çocukluk etme de gel buraya gidelim hemen!
Çökmek - осесть Kötü haberi duyunca olduğu yere çöküverdi.
Çökmek - опуститься вниз Sis çöküyor.Bugün yola çıkmayalım.
Çökmek - провалиться, рухнуть Depremde bir çok ev çöktü.
Çökmek - впасть, ввалиться (о щеках) Uykusuzluktan gözün çökmüş.Uyuman gerekiyor.
Çökmek - распадаться Koskoca Osmanlı İmparatorluğu çökmek üzereydi.
Çökmek - опуститься; наступить Sis çöktü.
Çöp - мусор Çöpü çıkar da çöp arabasına verelim.
Çöp - щепка, соломинка Kibrit çöpü ile oynamayın sakın çocuklar!
Çözmek - развязать, расстегнуть İp çok sıkı bağlanmış.Nasıl çözülecek bilmem.
Çözmek - решить Öğretmen öğrenciler arasındaki problemi çözdü.
Çözmek - распутать Dedektif olayı gidişatından çözmüştü.
Çözmek - расшифровывать Bulmacanın şifresini çözdün mü?
Çözmek - растворить, растопить Yağı sıcak suda çözdüm.
Çözmek - оттаять (о снеге, льде)

0

26

Омонимы. Буква D

Dağılmak - рассеиваться Yağmurdan sonra bulutlar dağıldı.
Dağılmak - расходиться Kalabalık dağıldı.
Dağılmak - разваливаться Kırılan cam parçaları etrafa dağıldı.
Dağıtmak - разбрасывать Yaramaz çocuk eşyalarını hep dağıtır ve toplamaz.
Dağıtmak - раздавать Deprem sonrası birçok kişiye yemek dağıttılar.
Dağıtmak - разбрасываться Kazadan sonra kendini iyice dağıttı.
Daha - ещё Eve gelmedim yoldayım daha.
Daha - более Aklıma daha iyi bir fikir geldi.
Daire - департамент; отдел Devlet dairesinde işler daha zordur.
Daire - квартира Siz hangi dairede oturuyorsunuz?
Daire - круг, окружность Dairenin açısını hesaplayalım önce.
Dal - ветка , ветвь Çocuklar dalları aşağı asılıp yaprakları koparıyorlar.
Dal - отрасль Fakültede hangi dalda okuyorsun?
Dalga-волна Fırtınada dalgalar kayıkları devirmişti.
*Dalga(geçmek)-насмешка(издеваться) Özürlü insanlarla dalga geçme!
Dalgalanmak - волноваться Deniz bu gece çok dalgalandı.
Dalgalanmak - колебаться, развеваться Bayrağımız göklerde dalgalanıyor.
Dalgalamak - колебаться (о ценах)
Dalmak - нырять Dalgış hızla suya daldı.
Dalmak - погружаться; окунуться в работу Yemeği bitince tekrar işine daldı.
Dalmak - забыться, задремать
Dam - кровля Türkiye'de havalar sıcak olunca insanlar damda yatarlar.
Dam - партнёрша Kapıda "Damsız girilmez" yazıyor.
Damar - сосуд (анат.) Hastanın kalp damarları tıkanmış.
Damar - жила, прожилка Arazide yeni maden damarı bulundu.
*Damarına basmak - задеть за живое Bugün çok sinirliyim damarıma basma!
Damgalamak - поставить штемпель, погасить (марку) Belgeleri damgalayıp bize getirin.
Damgalamak - клеймить Suçsuz yere kadını damgaladılar.
Damgalamak - поставить пломбу
Damla - капля Damlaya damlaya göl olur.
Damla - капли (лекарство) Bu burun damlasından günde her iki burun deliğine iki defa dökeceksiniz.
Damla - апоплексический удар; инсульт
Damla - подагра
Dar - узкий; тесный Burası çok dar odaymış.Nasıl sığdıracağız buraya mobilyayı bilmem.
Dar - малоимущий Dar gelirli ailelere devlet bayramda yardım edecek.
Dar - ограниченный Sen de çok dar görüşlüsün be kardeşim! Biraz geniş düşünsen anlayacaksın neden gelmediklerini…
Daralmak - сужаться, сжаться Buraya koltuk takımı koyarsak oda daralacak.
Daralmak - стать узким, тесным Elbiseyi yıkayınca daralmış biraz sanki.
Daralmak - расстраиваться, расстроиться Arkadaşının o kötü halini görünce daraldı.
Darbe - удар Boksör bir yumruk darbesiyle rakibini yere serdi.
Darbe - переворот, путч Darbe zamanı insanlar dışarı çıkmaya korkuyordu.
Dava - иск (юр.), судебное дело, судебный процесс Bu konu hakkında dava açmayı düşünüyor musun?
Dava - дело, проблема Nedir bu okul davası hiç söylemedin bana !
Davet - приглашение; вызов Bizi akşam yemeğine davet etti.
Davet - приём, банкет Bugün büyükelçililkte davet var.
Davranış - обхождение, обращение, отношение Bize karşı davranışı çok samimidir.
Davranış - поведение, поступок, действие Bu adamın davranışları daima dürüsttür.
Davranmak - держаться , вести себя Bize karşı samimi davranır.
Davranmak - поступать, действовать Bu bakkal herkese daima dürüst davranır.
Davranmak - выхватить что-либо, взяться за… Silahına davranma kötü olur.
Dayak - побои, телесное наказание Annemden kötü dayak yedim.
Dayak - опора Zengin adam çocuğa dayak olacak.
Dayak - подпорка Masanın ayağına dayak koy da sallanmasın.
Dayanıklı - крепкий, прочный Etek için dayanıklı kumaş almalısın.
Dayanıklı - выносливый, стойкий Bu cam tepsiler sıcağa dayanıklı.
Dayanıklı - закалённый (о здоровье)
Dayanmak - опираться Biraz daha dayan.
Dayanmak - прислоняться Kapıya fazla dayanma, açılabilir.
Dayanmak - выдерживать, выносить Küçük çocuk bu ameliyata dayanamadı.
Dayanmak - терпеть Kocasının hastalığına dayanıyor.
Dayanmak - налегать bütün ağırlığıyla basmak
Değer - цена, стоимость Değeri biçilemez bir vazo müzayedede satıldı.
Değer - стоящий, достойный Sen bunca hediyelere değersin.
Değer - ценность Ailesinin değerini onları kaybedince anladı.
Değerli - ценный, дорогой, драгоценный Eşine çok değerli bir yüzük hediye aldı.
Değerli - уважаемый "Değerli anneciğim" diye mektuba başladı.
Değişik - разный, различный Değişik tatlar denemeyi sever misin?
Değişik - изменённый Bugün değişik görünüyorsun.
Değişik - иной Sinemaya değişik filmler gelmiş.
Değişmek - меняться, измениться Hava birden değişti.
Değişmek - обмениваться Onunla saatlerimizi değiştik.
Değişmek - переменить, сменить Üstünü başını değiş de sofraya gel.
Değmek - касаться , прикасаться Fabrikalarda bu gıdalar el değmeden hazırlanıyor.
Değmek - доставать Boyu çok uzun, eli tavana değiyor.
Değmek - стоить, заслуживать O adam için bu kadar ağlamaya değer mi?
Değmek - трогать Değme bana dedim sana!
Değnek - палка, посох Çocuklar değneklerle atçılık oynuyorlar.
Değnek - костыль Kazadan sonra koltuk değnekleriyle yürüyor.
Derece - градус Bugün hava kaç derece olacak ?
Derece - уровень, степень İngilizce derecen nedir ?
Derece - результат (спорт.) Ayhan 09.75 saniyelik derecesiyle 100 m de 1. olmuş.
Deri - кожа Derisinde büyük büyük sivilceler çıktı.
Deri - шкура; кожица (плодов) Bayramda koyunun derisini yüzdüler.
Ders - урок Dersini bitirdikten sonra dedenlere gideceğiz.
Ders - занятие Kendine göre bir ders bulamadı.
Dersane - класс Kimya dersi hangi dersanede olacak?
Dersane - учебные курсы Liseden sonra dersaneye gideceğim.
Dert - горе, несчастье, беда Ne derdin var, anlat bakalım?
Dert - страдание, мучение Dertsiz baş olmaz derler.
Destek - поддержка Teklifi destek görünce uygulamaya karar verdiler.
Destek - подпорка Masanın ayağına destek koy da sallanmasın.
Desteklemek - ставить опору Bebeğin arkasına yastık koyarak destekleyebilirsin.
Desteklemek - поддерживать Ailesi kızını her zaman destekledi.
Dev - великан, гигант Büyüdükçe boyu dev gibi oldu.
Dev - демон, чудовище, злой дух Çocuklara "Keloğlan ve Kötü Dev "masalını okudum.
Devir - время, эпоха, период Fatih Sultan Mehmet devir açıp devir kapatan bir padişahtır.
Devir - вращение, оборот, круг Bu makinanın dakikadaki devir sayısı kaçtır?
Devirmek - свалить, опрокидывать Sıcak çayı üzerime devirdi.
Devirmek - свергать hükümeti devirmek
Devlet - государство , держава Türkiye ve Rusya komşu ölkelerdir.
Devlet - счастье, благополучие Piyangodan para çıkınca başına devlet kuşu kondu.
Devre - период, стадия Mayoz bölünmenin devrelerini sayar mısın?
Devre - тайм, период (спорт.) Gol ilk devrede atıldı.
Devrik - опрокинутый, перевернутый Devrik lider geçen hfta öldü.
Devrik - отложной (о воротниках) Daima devrik yakalı giysiler giyer.
Devrik - свергнутый Devrik bardağı göremedin mi oğlum!
Deyim - выражение Konuşurken çok deyim kullanır.
Deyim - оборот речи Onun deyimiyle dediklerinin hepsi yalan.
Dış - внешняя, наружная сторона Dış kapıyı kilitlemeyi unutma!
Dış - кроме Bu konuyu senin dışında kimse bilmiyor.
Dış - внешний, наружний Dış da kimse var mı ?
Dış - внешность Dış görünüşün çok iyi.
Dışarı - внeшняя, наружная сторона Dışarıya çıkıp biraz hava almak istiyorum.
Dışarı - вне, снаружи, наружу Onu dışarıya gönderiyorlar.
Dik- отвесный, крутой Dik yamaçta araba zor ilerliyordu.
Dik- прямой, перпендикулярный Adam viraja çok dik girdi.
Dik - упрямый Dik kafalılık etme de yemeğini ye!
Dik - строго Dik dik bakma da soruyu cevapla!
Diken - шип Gülün dikenleri elime battı.
Diken - колючка Kirpiyi elleme dikenleri batar!
Diken - жало Her işte bir diken vardır.
Dikmek - поставить (памятник) Bu anıtı buraya Belediye dikti.
Dikmek - сажать (цветы) Çiçek dikerken diğer çiçekleri de sulamayı unutma!
Dikmek - шить, зашивать Terzi müşterinin getirdiği elbiseyi dikiyordu.
*Gözlerini dikmek - уставился Gözlerini dikmiş bana bakıyordu.
*Kafasına dikmek - вылила, перевернула Bir şişe suyu kafasına dikti.
Dil - язык Türk dilinde yazmak,okumak,konuşmak aynıdır.
Dil - язык Yemek yerken dilimi ısırdım.
Dilemek - желать Size uzun bir hayat diliyorum.
Dilemek - хотeть Allah'tan mutlu olmanızı diliyorum.
Dilemek - просить, умолять Özür dilerim!
Dilim - ломоть, ломтик, кусок Bir dilim pizza verir misiniz?
Dilim - пояс Çocuklar bir derslik zaman diliminde neler yapmışlar!
Dilim - сектор, зона Hnagi dilimde çalışıyorsun ?
Dinlemek - слушать Müzik dinleyip güzel vakit geçirdiler.
Dinlemek - слушаться, повиноваться Bir kere olsun laf dinle!
* Kafa dinlemek - отдыхать Tatile çıkıp bir güzel kafa dinlemek istiyorum.
Dinmek - прекращаться, переставать Sokak çeşmesinin suyu dindi.
Dinmek - утихнуть Huzursuz hastanın hareketleri dindi.
Direk - мачта, столб Sarhoş adam arabasıyla direğe çarptı.
Direk - штанга (ворот) Top kale direğinin yanından auta çıktı.
Direk - прямой, непосредственный Direk beni arasınlar.
Diri - живой, живьём, заживо Adam "Ölü veya diri onları istiyorum" diye bağırdı.
Diri - недоваренный, жёсткий, твёрдый Et henüz pişmemiş,biraz diri.
Diri - свежий (о цветах)
Dirsek - локоть Çocuğun dirseği yaralanmış.
Dirsek - полено Soba alırken dirsek de alalım.
Dirsek - изгиб Şu dirseği de dönünce ev görünecek.
Diş - зуб Dişlerini günde iki defa fırçalamalısın.
Diş - долька Bir diş sarmısak da al pazardan olur mu?
Diş - зубец (пилы)
Dişli - зубчатый, имеющий зубцы Çocuk dişli değil ki seni ısırsın!
Dişli - шестерня, зубчатое колесо Makinanın dişli çarkları paslanmış,ses çıkarıyor.
Divan - диван, софа Yorulunca divanda uyuyakalmışım.
Dîvan - диван, высший совет (истор.) Divan yöneticisi toplantıyı erteledi.
Divan - суд, трибунал (юр.) Bakan yüce divanda yargılanacak.
Diye - чтобы Seni göreyim diye geldim.
Diye - под предлогом, с целью, думая, что Gücenirsin diye bir şey söyleyemedim.
Diye - зачем Topu ne diye aldın?
Diye - ради, потому что, из-за Baba diye diye öldü.
Dizi - нить Paris' den yeğenine bir dizi inci getirmiş.
Dizi - шеренга, ряд, строй Askerler dizi dizi yolda ilerlediler.
Dizi - сериал Akşamları hep dizi izler.
Dizi - серия (книг, изданий) Harry Potter dizisinin son kitabı da bugun çıktı.
Dizmek - нанизывать Çocuk boncukları dizip kolye yaptı.
Dizmek - выстраивать, расставлять (в ряд) İşçiler tuğlaları duvara dizdiler.
Dizmek - набрать (полиграф.)
Doğmak - рождаться Bebek dün doğdu.
Doğmak - восходить (о светилах) Güneş doğana kadar konuştular.
Doğmak - возникнуть Bu işten hangi sonuçlar doğar bekleyip göreceğiz.
Doğru - правильный, верный Doğru cevap verdin.Aferin sana!
Doğru - прямо Buradan doğru git ve sağa dön.
Doğru - по направлению к …; около… (время) Misafirler akşama doğru gittiler.
Doğru - справедливый, честный Doğru yol partisi kapandı.
Doğru - прямой, ровный (дорога) Burdan doğru git sonra sağa dön.
Doğru - прямая (матем.) Doğru bir insandı Selami.
Doğrulmak - выпрямиться, встать Yaşlı adam zorla doğruldu.
Doğrulmak - исправляться Bu ülke belini zor doğrultur.
Doğrulmak - направляться к.. Araba batıya doğrularak devam etti.
Doğum - рождение Bugün benim doğum günüm.
Doğum - роды Doğumunu bu hastanede yaptı.
Doğurmak - рожать Kız kardeşin doğurdu mu?
Doğurmak - породить, вызвать; давать начало Alkol her zaman kötü sonuçlar doğurur.
Dolap - шкаф, комод Dolabındaki çamaşırlarını çabuk topla!
Dolap - махинация Buzdolabınız var mı ?
*Dolap çevirmek - крутить Ne dolaplar çeviriyorsun gene?
*Dönme dolap - чёртово колесо Çocuklar dönme dolaba binerek eğlendiler.
Dolaşmak - бродить , гулять Hemşire hastayı bahçede dolaştırıyor.
Dolaşmak - обходить , осматривать Adam "Buradan geçemezsiniz etraftan dolaşın" dedi.
Dolaşmak - запутываться Poşetteki ipler dolaşmış.
Dolayısıyla - окольным путём Onun annesi dolayısıyla tanıdım.
Dolayısıyla - вследствие, ввиду, к связи Düğün hazırlığı dolayısıyla bugünlerde meşgul.
Doldurmak - наполнять , набивать Koca dilim ekmeği ağzına doldurdu.
Doldurmak - заряжать Silahına mermileri doldurup hızla sokağa çıktı.
Doldurmak - заполнять Sınav kağıdını doldurdu ve görevliye teslim etti.
*Diş doldurmak - пломбировать зубы Bugün dişimi doldurdum.
Dolma - голубцы, начинка Akşam yemeği için dolma yaptı.
* Dolma kalem - авторучка Dolma kalemin mürekkebi çantaya akmış.
Dolma - заполнение, наполнение глаг. имя от dolmak Dolma printer alma dedim sana.
Dolmak - наполняться Arkadaşını görünce gözleri doldu.
Dolmak - залить Suyu açık unutunca her yer suyla dolmuştu.
Dolmak - кончаться , истекать Vakit dolmuş,dönme vakti artık gelmişti..
Dolu - град Bu akşam dolu yağacak.Paltosuz dışarı çıkma!
Dolu - полный, наполненный, заполненный Bu şişe ağzına kadar dolu.
Dolu - занят Bugün çok doluyum, yarın konuşalım.
Dolu - заряженный (пистолет) Silahı dolu dikkat et !
Don- мороз, стужа, холод, заморозки Sibirya'da don olayı çok yaşanır.
Don - нижнее бельё Altına donunu giy ki çok üşüme!
Don - кальсоны, подштаники İnce bir donun var.
Donanmak - принарядиться, украситься
Donanmak - быть оснащенным, оборудованным
Donatmak - наряжать, украшать Yılbaşı ağacını ışıklı toplarla donattık.
Donatmak - оборудовать , снаряжать Orduyu çeşitli silahlarla donattılar.
Dondurma - мороженое En çok çilekli dondurmayı severim.
Dondurma - заморозка Balıklar dondurma işleminden sonra marketlere dağıtılıyor.
Dondurma - замораживание (цен) Fiyatlar Marta kadar dondurulacak.
Dosya - файл Bilgisayardaki dosyalarını tek bir dosyaya koy!
Dosya - папка Bana kırtasiyeden 2 tane dosya alır mısınız?
Dosya - досье Narkotik dosyasını açıyoruz.
Dosya - дело Mahkeme için suçlunun dosyası hazırlandı.
Dökmek - лить Çorbayı önüne dökünce kazağı kirlendi.
Dökmek - проливать Suyu bardağa değil,yere döktün.
Dökmek - просыпать, сыпать Böbrek kumu döktüğü için şuan hastanede yatıyor.
Dökmek - поливать Tatile giderken çiçeklere su dökmeyi unutma!
Dökmek - плавить (металл) Kurşun dökmek batıl inançdır.
*İçini dökmek - изливать душу Arkadaşım bize gelince içini döktü.
Dökülmek - выпадать (о волосах) Saçlarının dökülmemesi için ilaç kullanmalısın.
Dökülmek - опадать Son bahar gelince ağaçların yaprakları dökülür.
Dökülmek - литься Grip oldum.Her yerim dökülüyor sanki..v Dökülmek - проливаться Tabak kırılınca yemekler masaya döküldü.
Dökülmek - разливаться ayrı ayrı kaplara dökülmek
Dökülmek - рассыпаться Kamyondaki kumlar döküldü.
Dökülmek - отливаться Fabrikada demir eritilerek kalıplara döküldü.
Döndürmek - вертеть Lüks hayat başını döndürdü.
Döndürmek - крутить dönmek bükmek
Döndürmek - поворачивать Bu tarafa doğru döndür arabayı.
Döndürmek - переворачивать Adamı ters döndürdü.
Döndürmek - заставить вернуться, возвратить Bu işten Hasan'ı kim döndürecek ?
Döner - шаурма Öğle yemeğinde döner yedik.
Döner - вращающийся, вертящийся Bu adam evlerin etrafında döner durur.
Döner - обороотный (эл.)
Dönmek - вращаться Dünya güneşin etrafında dönüyor.
Dönmek - поворачиваться Bana küsünce arkasını dönüp, gitti.
Dönmek - вертеться etrafında dönmek
Dönmek - возвращаться Eve dönmek için daha çok erken.
Dönmek - превращаться Bulanık su önceki temiz haline döndü.
Dönmek - вернуться Artık Türkiye'ye dönmek istiyorum.
*Deliye dönmek - обезуметь Trafik kazasını duyunca deliye döndü.
Dönüm - денюм Babasından 5 dönüm tarla miras kalmış.
Dönüm - поворот, вращени Evlilik insanların hayatlarındaki dönüm noktasıdır.
Dönüş - возвращение Türkiye'den dönüşte ona bir hediye alacağım.
Dönüş - поворот Burdan sağa dönüş yok.
*Gidiş döküş - туда и обратно Uçak biletini gidiş dönüş aldı.
*U dönüşü - разворот Araba hızlıca U dönüşü yaptı.
*Dönüş yapmak- совершать поворот Kazadan sonra alkolu bıraktı ve dönüş yaptı.
Döşeli - покрытый, устланный Yeni döşeli koltuğa oturarak gazatesini okudu.
Döşeli - мебелированный Odanın her yeri çeşitli mobilyalarla döşeliydi.
Döşeme - пол , настил
Döşeme - обстановка, мебель
Döşemek - покрывать Balkonun koltuğunu tekrar döşedi.
Döşemek - мостить Sokaklara yeni asfalt döşediler.
Döşemek - расстелать sermek
Döşemek - меблировать Yeni evlenecek çifte güzel bir ev döşediler.
Döşemek - прокладывать, укладывать Şehre tren rayları döşemeye başladılar.
Döşemek - застелать üstünü örtmek
Döşemek - облицовывать Banyoya döşemek için çok güzel fayans aldık.
Döşemek - обтягивать kumaşla kaplı divan çok güzel döşendi.
Dövmek - поколотить, побить Zavallı adamı sokak ortasında dövdüler.
Dövmek - выбивать Halıyı döve döve halı eskimiş.
Durdurmak - останавливать Kadın yolda adamı görünce arabayı güçlükle durdurdu.
Durdurmak - прекращать Bu ilaç baş ağrını durdurur.
Durgun - спокойный, тихий Deniz bugün çok durgun.
Durgun - неподвижный Arkadaşım çok durgun görünüyorsun!
Durgunluk - покой Yağmurdan sonra denizde durgunluk belirdi.
Durgunluk - неподвижность Bugün sende bir durgunluk var.
Durmak - висеть Gömleğin askıda duruyor.
Durmak - останавливаться Kapıda bir minibüs durdu.
Durmak - прекращаться Yağmur durdu,ben artık gideyim.
Durmak - лежать, стоять, находиться Kitap masanın üzerinde duruyor.
Durmak - сохраниться Bugünlük burada duralım.
Durmak - остаться Sevgilisini askerden dönene kadar bekledi durdu.
*Üzerinde durmak - привлекать внимание Öğretmen bu konunun üstünde çok durdu.
*Boş durmak - простаивать Niye boş duruyorsun ki , birşeylerle meşgul olsana!
Durum - положение , обстановка Dünden beri hala aynı durumdasın.
Durum - состояние Hastanın durumu günden güne ağırlaşıyor.
*Hava durumu - погода Sabah hava durumunu izledin mi?
Duygu - чувство Konuşulanları duyunca garip bir duyguya kapıldı.
Duygu - ощущение Duyguları güçlüdür , herşeyden şüphelenir.
Duygu - эмоция Onu görünce hoş duygular hissediyormuş.
Duygulu - чувствительный, впечатлительный Duygulu bir şiirdi,herkes ağladı.
Duygulu - чуткий, отзывчивый Çok duygulu bir kız,hemen alınıyor.
Duygusal - чувствительный (психол.) Duygusal tavır takınıp para dileniyordu.
Duygusal - впечатлительный Duygusal olduğu için iş yaşamında zorlandı.
Duygusal - эмоциональный Duygusal şarkı söylemesiyle herkesi etkiliyor.
Duygusal - отзывчивый
Duygusuz - бесчувственный Çok duygusuzdu,hiç romantik olamıyordu.
Duygusuz - безразличный Duygusuz olduğu için arkadaş edinemedi.
Duygusuz - бессердечный Çok duygusuz biriymiş,kızı birden terk etti.
Duygusuz - жестокий Düşmanlar duygusuzca insanlara işkence yaptılar.
Duymak - ощущать , чувствовать İlaç yapılmasına rağmen acıyı duydum.
Duymak - услышать, узнать Bu olayı çok kişiden duydum.
Duymak - получать, испытывать Parktaki çocuk seslerinden büyük bir zevk duyuyordu.
Duyu - ощущение, интуиция Duyularım güçlüdür.
Duyu - восприятие Öğretmen "Duyularınızı açın ve beni iyi dineleyin" dedi.
Düdük - свисток, гудок Trenin düdüğü çaldı ve gitme zamanı gelmişti.
Düdük - дудка, свирель Çocuklar düdüklerini çalarak eğleniyorlar.
Düğme - пуговица; запонка Kol düğmelerin çekmecede duruyor.
Düğme - кнопка, выключатель Düğmeye basalım da kapıyı açsınlar.
Düğün - свадьба Nişanlı çift düğün tarihini belirlediler.
Düğün - семейное торжество Sünnet düğününde misafirler çok eğlendi.
Düğün - праздник Babasının dönmesi çocuğun düğünüydü.
Dünkü - вчерашний Dünkü yemeği dök,bozulmuştur.
Dünkü - новенький Dünkü genç bugün patronluk yapıyor.
Dünkü - новичок Daha dünkü çocuksun,henüz bu işi yapamazsın!
Dünya - весь мир, свет, все люди Küçük dünyam.
Dünya - земля yer
Dünya - вселённая evren
*Dünya güzeli - красавица Dünya güzeli bir kızı oldu.
*Dünya kadar - очень много Çocuğa dünya kadar oyuncak almış.
*Dünyanın öbür ucuna -на другом концe света Dünyanın bir ucuna gitsen de seni bulurum.
*Dünya evine girmek - жениться,выйти замуж 3 yıl nişanlılıktan sonra dünya evine girdiler.
*Dünyaya gözlerini kapamak - умереть Adam vasiyetini açıkladı ve dünyaya gözlerini kapadı.
*Dünya gözü ile görmek - увидеть при жизни Dünya gözü ile Türkiye'yi görmeyi çok istiyordu.
*Dünya varmış! - жизнь прекрасна! Oh be dünya varmış!
Dürüst - честный , порядочный Yeni bakkal çok dürüst bir insan.
Dürüst - правдивый , точный Bu olayın dürüstçe anlatır mısın?
*Doğru dürüst - как следует Bir işi de doğru dürüst yapmazsın ki..
Düş - сон , сновидение Düşümde türlü türlü şeyler gördüm.
Düş - мечта , фантазия Genç kızın düşü sevdiğiyle evlenmekti.
Düşkün - привязанный Kazadan sonra annesine çok düşkün oldu.
Düşkün - падкий, склонный İçkiye çok düşkündür.
Düşman - враг Ordumuz düşmanla savaşmaya başladı.
Düşman - противник Rakipler birbirlerine düşman oluyor.
Düşman - тот, кто много потребляет Pilav düşmanı.
Düşmek - падать, упасть Yaz gelince meyve sebze fiyatları düştü.
Düşmek - уменьшаться Dolar bugünlerde çok düşüyor.
Düşmek - доставаться İş bölümünde bana yemek yapma işi düştü.
Düşmek - попадать (в затруднительное положение) Babası iflas edince çok sıkıntıya düştüler.
Düşmek - совпасть, прийти на … Bayram pazara düştü.
Düşmek - выпасть Sabah çimenlerin üzerine çiğ düşmüş.
*Hayal kırıklığına düşmek - разочаровываться Sınav sonucu onu büyük bir hayal kırıklığına düşürdü.
*Peşine düşmek - следить Kaybolan çocuğun peşine düştüler.
*Yola düşmek - идти Sabah erkenden yollara düştük.
Düşmek - соединяться Ev numarası düşmüyor.
Düşük - низкий (о цене) Bugün elektronik ürünlerde fiyatlar düşük olacakmış.
Düşük - выкидыш (медиц.) İkinci hamileliğinde bile düşük yaptı.
Düşünce - мысль, мнение Bu konudaki düşünceniz nedir?
Düşünce - дума, раздумье her düşünce bir fikir içerir.
Düşünmek - думать , мыслить Başka bir işe girmeyi düşünüyor.
Düşünmek - размышлять Evlenme teklifini düşünüyor.
*Kara kara düşünmek - Paraları çalınınca kara kara düşünmeye başladı.
Düşürmek - ронять Onu görünce tepsiyi elinden yere düşürdü.
Düşürmek - снижать (цены) Manav bu hafta elmanın fiyatını biraz daha düşürmüş.
*Çocuk düşürmek - потерять ребенка Kadın merdivenlerden yuvarlanınca 6 aylık bebeğini düşürdü.
Düz - прямой Düz gel sağda dur.
Düz - ровный , гладкий Araba düz yolda yavaş yavaş ilerledi.
Düzeltmek - исправлять, починить Beni kim düzeltecek ?
Düzeltmek - поправлять Bu yazıyı düzelt getir.
Düzeltmek - приводить в порядок Odanı düzeltmedin mı hala ?
Düzen - порядок, устройство Bu okulda düzen yok.
Düzen - механизм, приспособление (техн.) Motorun yapılış düzeni çok karışık.
Düzen - аккорд Gitarımın düzeni bozulmuş.
Düzen - режим, общественное устройство Yemek yeme düzeni şöyle olacak.
Düzenlemek - приводить в порядок Bu geceyi biz düzenleyeceğiz.
Düzenlemek - регулировать , налаживать İş düzenini hazırla.
Düzenlemek - устраивать Bakanlar basın toplantıdsı düzenleyecekler.
Düzgün - ровный Düzgün bir yol.
Düzgün - гладкий İşleri düzgün yapın.
Düzgün - правильный Ödevlerini düzgünce yapıp yatağına yattı.
Düzgün - безупречный Yeni gelen arkadaşımız düzgün hareketleriyle sevildi.
Düzgün - белила для лица Düzgün bir fiziği var.

0

27

Омонимы. Буква E

Ebe - повивальная бабка, акушерка Ebe sonunda bebeği doğurtturdu.
Ebe - водящий Bu oyunda ilk olarak sen ebe ol.Sonra ben.Tamam mı?
Edinmek - приобрести Artık yeni bir çanta edinmenin zamanı geldi.
Edinmek - получить Okuyunca güzel bir meslek edindi.
Edinmek - усвоить Edindiği bilgileri başkalarıyla paylaşacağını söyledi.
Edinmek - обзавестись Zor günlerinde yanında olacak dostlar edindi.
Efendim - сударь Benim canım efendim.
Efendim - Что вы сказали? (при переспросе) Genç kız "Efendim, ne dediniz?" dedi.
Efendim - да? Что? Я слушаю! (при отклике) Mehmet ! _ Efendim. Ne oldu ?
Eğe - напильник Bıçağı eğelemek gerek.Kesmiyor artık.
Eğe - ребро İnsanda bir de eğe kemiği vardır.
Eğilim - тенденция; склонность Bu sene modada eğilim hangi renk acaba ?
Eğilim - уклон Grafikte görüyorsunuz ki , bu sene eğilim var.
Eğlendirmek - развлечь, развеселить Sirkteki palyaçolar çocukları eğlendirdi.
*Gönül eğlendirmek - Genç erkek, 3 ay boyunca kızla gönül eğlendirdi.
Eğlenmek - забавляться, веселиться Dünkü piknikte çok iyi eğlendik.
Eğlenmek - смеяться, надсмехаться Mahallenin delisiyle sık sık eğleniyorlar.
Eğmek - наклонить; согнуть Kirazın dalını eğer misin?
*Boyun eğmek - Hayatında hiç kimseye boyun eğmeden yaşadı.
Eğreti - вставной, искусственный Dedeme eğreti diş takılacak.
Eğreti - поддельный, фальшивый Yeni aldığı pırlanta yüzük eğretiymiş.
Eğreti - временный Büyük köprü yapılana dek bu eğreti köprüyü kullanacağız.
Eh - ну что ж! ну ладно! (междометие) "Eh biz artık kalkalım" diyerek misafirler gittiler.
Eh - эх! Hayat nasıl? - Eh işte idare ediyoruz.
Ehliyet - водительские права Bu yıl ehliyet almayı düşünüyorum.
Ehliyet - мастерство; компетентность Onun ehliyeti var mı bu işi yapabilir mi?
Ehliyet - правоспособность; дееспособность (юр.)
Ekim - посев Tarlaya ekim zamanı yaklaştı,tohumları alalım.
Ekim - октябрь Ekim ayında Türkiye'den gelecek.
Ekmek - хлеб Evde ekmek kalmadı.
Ekmek - сеять Bahçeye domates biber ekelim bu yıl.
Ekmek - посыпать Tuz ekmek.
Ekşitmek - испортить, не уследить за сроком годности Yemeği dolaba koymayıp,yemeği ekşitmişsin.
Ekşitmek - сделать кислым Yüzünü ekşiterek dolaştığı için onu kimse sevmiyor.
El - рука Elimi yaktım sobada ya..Şimdi çok acıyor.
El - чужой, посторонний Kızını ellere gelin verdi.
El - страна Ele gitti öğretmenlik yapmaya…
El - однократное действие (партия, кон) Bir el oyun oyna daha fazla oynama.
El - ручной Elle çevrilen kahve makinesi ha.
El - племя, народ Yabancı el bir araba.
Elemek - просeивать Kek yaparken unu eleyerek koymalısın.
Elemek - отбирать, выбирать Jüri yarışmacıları bugün eledi.
Elvermek - хватать, быть достаточным
Elvermek - подходить, быть подходящим Elverir ki zamanımız olsun.
Emzik - соска Bebek ağlıyor,emziğini ver!
Emzik - носик Çaydanlığın emziği koptu.
En - ширина Evin enini hesapladın mı? Kaç metre?
En - самый, наиболее En sevdiğim takım elbette GALATASARAY.
Er - рядовой, солдат, боец Erlerimiz savaştan dönmeye başladılar.
Er - мужчина; муж Er oğlu er bir adamdır Cevat.
Erişmek - достигать, доезжать Arkadaki otobüs bize yetişti.
Erişmek - добиваться Çok çalıştığı için müdürlük derecesine erişti.
Erişmek - достичь Kardeşimin boyu bana erişti.
Erişmek - поспевать, созревать Meyvalar iki haftaya kadar erişir.
Erişmek - наступать Bahar erişti.
Ermek - достигать Film sona erdi.
Ermek - достать Boyum kısa olduğundan rafa eremiyorum.
Ermek - добиваться Arabasını alıp muradına erdi.
Ermek - поспевать, созревать Sebzeler daha ermedi.
Eser - произведение, творение Bu eser 1200 yıllık.
Eser - памятник Şehrimizdeki tarihi eserleri gezip görmeliyiz.
Eser - след, отпечаток Öldükten sonra eseri bile kalmadı.
Esirgemek - защищать Seni herşeyden esirgerim canım oğlum.
Esirgemek - жалeть; щадить; пожадничать O vatanı için canını bile esirgemedi.
Esirgemek - берeчь Anneler yavrularını hep esirger.
Eski - старый , поношенный Eski eşyaları toplayıp çatıya kaldırdık.
Eski - прежний , прошлый "Herşey keşke eskisi gibi olsa" diye düşündü.
Eski - бывший Müdür eski görevine döndü.
Eski - старинный Eski dostlar.
Esmer - смуглый , тёмный Bu kek için esmer şeker kullanmalısın.
Esmer - брюнет Kız, esmer bir gençle evlendi.
Esnek - эластичный, упругий Aldığım çorap çok esnek.
Esnek - гибкий Kararlarında esnek olmalısın ,çok katı bir insansın.
Esrar - тайна Cinayetin esrarı hala çözülemedi.
Esrar - гашиш Hala esrar içmeyi bırakmadı.
Eş - пара Sabah çorabımın eşini bulamadım.
Eş - супруг , супруга Eşim öğretmendir.
Eş - партнёр Dans pistine eşsiz çıkıp tek başına dans etti.
Eş - подобный, равный Dünyada eşin, benzerin yok!
Etek - юбка Eteklerini topla yerlere değiyor!
Etek - подножье Bursa,Uludağ'ın eteklerinde kurulmuş şirin bir ilimizdir.
Etiket - этикетка, ярлык Fabrikada mallara etiket koyuldu ve kamyona yüklendi.
Etiket - наклейка Kitabının başına etiketini yapıştır ve adını yaz.
Etken - фактор Havaların soğumasına ne teken oldu ?
Etken - действующий , активный Bu tepkimede civa etken bir rol oynadı.
Etken - действительный залог (грам.) Bu fiil de etken fiiller arasındadır.
Eyvallah - до свидания! Eyvallah amca yarın görüşürüz!
Eyvallah - спасибо! Eyvallah.
Eyvallah - ладно, пусть будет так! Tamam buna da eyvallah da parayı niçin alıp kaçtın ?
Eziyet - притеснение , гнёт Sana eziyet olmasın.
Eziyet - мучение, страдание Hergün kardeşine eziyet ederdi.
Ezmek - толочь , мять , давить Cevizleri ezip kekin içine koy!
Ezmek - угнетать , подавлять Üvey anne kızını çok eziyor.
Ezmek - раздавить, отдавить (ногу) Ufff! Ayağımı ezdin yahu !

0

28

Омонимы. Буква F

Falan - такой-то Falan filan.
Falan - и тому подобное, и прочее Evlerden,arabalardan falan filan bahsettiler.
Far - фара Arabanın farları bütün gece boyunca açık kalmış.
Far - тени Kadın gözlerine far sürüp yola çıktı.
Fazla - более чем, больше Sizde iki günden fazla kalamam.
Fazla - слишком много Yemeği fazla yediği için midesi rahatsızlandı.
Fazla - лишний Yaşlı kadını ailede fazla görüyorlardı.
Fazla - излишек, остаток Gelen misafirleri fazlasıyla memnun eder.
Feci - трагический; ужасный Feci bir kazada amcasını kaybetti.
Feci - катастрофический 17 Ağustos depremi Türkiye için feci bir depremdi.
Fena - плохой, дурной Hasta mısın? Fena görünüyorsun.
Fena - сильно Boks yarışmacıları birbirlerine fena vuruyorlardı.
Fenalık - зло, вред; плохое Bunda ne fenalık var ki?
Fenalık - обморок Kötü haberi duyunca fenalık geçirdi.
Fener - фонарь, фонарик Adam el fenerini alıp bahçeye çıktı.
Fener - маяк, сигнальный огонь Deniz feneri değil mi karşımızdaki.
Fener - украшение 23 Nisan için sınıfımıza fener astık.
Ferahlık - воздух Pencereyi açın da ferahlık gelsin.
Ferahlık - радость; спокойствие Ülkeye ferahlık doğdu bugün.
Ferahlık - простор, ширь Yeni aldığınız ev ferahlık bir yerdeymiş.
Feshetmek - отменять, расторгать Cumhurbaşkanı anlaşmayı feshetti.
Feshetmek - распустить (организацию) Bu firma feshedildi.
Fesih - отмена; расторжение Program feshedildi.
Fesih - роспуск Fesih bir ifade.
Fıkra - анекдот Size anlatacağım çok güzel Temel fıkraları var.
Fıkra - рассказ Bir de şu fıkrası var olayın.
Fıkra - раздел, параграф Kitabın bu fıkrasında başka bir konudan bahsediyor.
Fıkra - положение, статья Anayasa kitabında 16.maddenin 7.fıkrasında bu konu şöyle açıklanmış.
Fırça - щётка Saç fırçamı kaybettim.
Fırça - кисть, кисточка Boy boy resim fırçaları var.
*Fırça atmak - отчитывать Patron geç gelen elemanına fırça attı.
*Fırça yemek - получить нагоняй Fırça yiyen işçinin morali çok bozuldu.
Fırçalamak - чистить [щёткой] Elbisen çamur olmuş,fırçala!
Fırçalamak - отчитывать Çocuğu sürekli fırçalayıp duruyorsun.Öyle yapma!
Fırın - печь, плита Pasta pişmişse onu fırından çıkar.
Fırın - пекарня, булочная Her sabah fırına gidip taze ekmek alır.
Fırlatmak - бросить, швырнуть Sinirlenen kadın eşyaları oraya buraya fırlattı.
Fırlatmak - запустить Füzeyi bu gece fırlatacaklar.
Fiil - деяние, действие İnşaatta çalışmak fiilen zor olmalı.
Fiil - глагол Türkçe öğrenmek için daha çok fiil bilmeliyim.
File - авоська Pazara giderken fileyi de al.Meyveleri içine koyarsın.
File - сетка (для волос) Saçlar için file var mı ?
File - сетка Kalenin filesini hakem kontrol etti.
Filiz - руда Bu madenden hangi filizleri çıkarıyorsunuz?
Filiz - побег, росток Küçük ağacın filizleri çıkmaya başlamış.
Fincan - чашка Bir fincan çay alabilir miyim?
Fincan - изолятор yalıtkan , yalıtıcı
Fiş - чек, талон Alışverişten sonra mutlaka fişini almalısın.
Fiş - ярлык, знак, колышек Fişlenen tek sen değilsin.
Fiş - карточка (регистрационная) Vize fişini aldın mı ?
Fiş - жетон, фишка Bu fişi al sıraya gir.
Fiş - вилка (эл.) Televizyonun fişini takar mısın?
Fişek - патрон, гильза Silahta fişek var mıydı ?
Fişek - ракета Fişek gibi gitti.
*Havai fişek - фейерверк Düğünde çok güzel havai fişek gösterisi yapıldı.
Fitil - свеча (медиц.) Doktor, bebeğe ateş düşürücü fitil verdi.
Fitil - запал Fitili almak
Fitil - свеча Mumun fitilini yak da aydınlanalım.
Fitil - жгут, фитиль, шнур patlayıcı maddede ip

0

29

Омонимы. Буква H

Hafif - лёгкий Hafif sıklet alanında bir güreş bu.
Hafif - легкомысленный Bu iş bana hafif gelir.
Hafiflik - лёгкость, облегчение Vucüdumda bir hafiflik hissediyorum.
Hafiflik - легкомысленность, несерьёзность Beni hafiflikle itham etme.
Haftalık - недельный, еженедельный (о журнале) Haftalık bir gazete.
Haftalık - недельный заработок Haftalığın 230 dolar.
Hak - право Doğru yaşa doğrulardan ol.
Hak - правота Hak haklılarındır.
Hakim - судья Mahkeme salonundaki hakim duruşmayı başlattı.
Hâkim - правящий, господствующий Hakim bir tepedeyiz.
Hâkim - правитель Bu olayın hakimi sen ol ve karar ver bakalım.
Hakimiyet - власть, господство Hakimiyet milletindir.
Hakimiyet - суверенитет Evde babanın hakimiyeti sözkonusu.
Hal - состояние Halim vaktim yerinde şükürler olsun.
Hal - овощной рынок Halden iki kasa domates aldı.
Hal - сила Halim kalmadı.Daha kaç km var?
Hal - падеж (грам.) De halinin eki de-te dir.
Hal - решение (проблемы, вопроса) Hangi halle bana geliyorsun ?
Ham - неспелый, незрелый Böyle ham insanlardan nefret ediyorum.
Ham - несбыточный, неосуществимый Ham bir iş bu daha.
Ham - бестактный, невоспитанный Ne ham adam!
Ham - сырой, невыделанный Ham ipek
Hamur - тесто Bu tatlı hamurdan mı yapılıdı ?
Hamur - масса (древесная) Bu iş çok hamur götürür.
Han - хан Cengiz Han'ı hepiniz bilirsiniz tarihte.
Han - Караван-сарай Yol boylarında hanlar konaklamak içindir.
Hani - а где же? Hani kitap?
Hani - помнишь… ? Hani bir akşam kandillide seninle balık tutmuştuk ?
Hani - да и … Akıllı da denmez hani.
Hapis - заключение; арест 2 kişi göz hapsine alındı.
Hapis - тюрьма Ben hapiste 20 yıl yattım.
Hararet - температура Hararet 25 derece.
Hararet - жажда Öyle bir hararetim var ki 3 litre suyu içebilirim.
Harç - раствор Bu inşaatta harç yapılmadı haa.
Harç - расход; издержки Üniversite harçları açıklandı.
Hareket - движение Nerede hareket orada bereket.
Hareket - поступок, действие Haydi hareketlenin biraz.
Hareket - манёвр, операция (военн.) Savaşta öyle bir hareket oldu ki anlatılamaz.
Hareket - отправление, отъезд Tren bir saat sonra hareket ediyor.
Hariç - находящийся вне Harici telefonlara bağlama kızım.
Hariç - кроме, за исключением Sen hariç herkes gelebilir.
Hariç - заграница Ülke içi hariç heryerde arayın.
Has - чистый; высшего сорта En has portakallar Adana'da yetişir.
Has - свойственный, присущий Bu benim en has adamım.
Hasılat - продукция, производственные товары Mandalin hasılatı başladı.
Hasılat - урожай Hasılatsız olmaz.
Hasılat - доход, прибыль Bu filmden beklenen hasılat 2 milyon dolar.
Hayır - нет Hayır asla bu iş olmaz
Hayır - добро, благо Umarım bu işin sonu hayır olur.
Huzur - спокойствие, спокойствие Ülkede huzur var.
Huzur - [личное] присутствие Biraz huzura ihtiyacım var benim.

0

30

Омонимы. Буква G

Galeri - галерея Tretyakovskaya Galerisini görmen lazım.Çok güzel tablolar var.
Galeri - штрек, галерея (горн.) Yeni açılan galeride çok pahalı arabalar satılıyor.
Garip - странный, необычный Bu olay bana çok garip geliyor.
Garip - одинокий, сиротливый, чужестранец Kimsesiz, garip bir adamdı.
Garip - чужестранец Bu garibi tanıyan var mı aranızda ?
Gayrı - больше не…(прост.) Ayrımız gayrımız yok.
Gayrı - теперь, в дальнейшем Bundan gayrı birşey duymayayım.
Gazel - палый лист Hariçten gazel okuma.
Gazel - газель Bu gazeli sen mi sürüyorsun ?
Geçirmek - проводить (время) Bu geceyi sizinle geçirmek isterim.
Geçirmek - перенести Eşyayı başka odaya geçir.
Geçirmek - перенести (болезнь) Çok ciddi bir grip geçirmiş.
Geçirmek - проводить, переводить İhtiyar kadını sokağın öbür tarafına geçirdi.
Geçirmek - вставить (раму) Kılıcı karnına geçirdi.
Geçirmek - пережить, испытать Çok sıkıntılı bir ömür geçirdi.
Geçirmek - продеть, просунть; пропускать (воду) Bekçi sakın burdan kimseyi geçirme!
Geçit - проход; проезд; переход Alt geçit.
Geçit - перевал (горный) Bu dağda bu geçit yoktu.
Geçit - перезрелый (о плодах) Geçi vermezler bunlar.
Geçmek - пройти (осмотр); проехать (по мосту) Geçebilir miyim müsadenizle.
Geçmek - пройти, миновать (лето) Bu yaz da böyle geçti.
Geçmek - переехать (в новый дом), перейти, пересечь (границу) Sınırı Tarkan da geçemedi.
Geçmek - перегнать, оставить позади Bu dersten kimse geçemedi.
Geçmek - пропустить, не касаться Bu konuyu geçtiniz.
Geçmek - действовать, иметь силу Sözüm ona geçer.
Geçmek - произойти, иметь место Bu olay nerede geçti?
Geçmek - передаваться, переходить (из поколения в поколение) Nesilden nesile geçer bu kültür.
Geçmek - перезреть (о фруктах) Meyvenin hamlığı daha geçmemiş.
Geçmek - отказаться, поступиться Hakkından geçmek.
Gelgit - морской прилив и отлив (мор.) Denizde gel git olmuyor mu dedin ?
Gelgit - хождение туда-сюда, трата времени Sabahtan beri gel git yapıyorlar bana burada.
Gelmek - прийти, прибыть Gel lütfen.
Gelmek - наступить, начаться (напр. весна) Bahar nihayet geldi.
Gelmek - сохраниться Bu efsane bugüne kadar geldi.
Gelmek - достичь, дойти Yüzünce sayfaya geldim.
Gelmek - проистекать, исходить Bu işin zamanı geldi.
Gelmek - казаться Bir dakika ona bir yıl kadar uzun geliyordu.
Gelmek - годиться, подходить, быть к лицу, идти Bana geldiler.
Gelmek - перейти (к другой игре) Oyunda sonuncu geldi.
Gelmek - пойти, потечь (кровь) Burnundan kan geldi.
Gerçek - действительный, реальный; настоящий Bu gerçek mi Olga ?
Gerçek - истина, правда; факт Dinin gerçeği budur.
Gerçek - реалистический Gerçek bir adam görmek isteyen bana baksın.
Gerek - нужно, надо, необходимо 2 tane daha bardak gerek.
Gerek - нужда, необходимость Bu işin çok fazla güç gerek.
Geri - назад! Geri git.
Geri - назад, обратно Geriye dönmem asla.
Geri - остальное Geride kalanlar ne olacak ?
Geri - отсталый, отстающий Paranın geri kalanını ne yaptın ?
Geri - служебное имя Geri görevlileri şimdi gelsin.
Gerilemek - отступать, отойти назад Gerile gerile çabuk!
Gerilemek - приходить в упадок, регрессировать Geriledi bu ülke 2 yıl içinde.
Gerilemek - отстать Gerileyenlerle bu iş olmaz.
Gerilim - напряжение (эл.) Burada yüksek gerilim var.
Gerilim - натяжение, растяжение Ofiste ikiniz arasında bir gerilim istemiyorum.
Gevelemek - пережёвывать, глотать Deve ağzında otları geveliyordu.
Gevelemek - мямлить, говорить невнятно Ağzında ne geveliyorsun oğlum.
Gevşek - слабый (узел) Bu ip çok gevşek.
Gevşek - вялый, слабый, бесхарактерный Salih çok gevşek bir adamdır.
Gevşemek - ослабеть, ослабнуть, расшататься İp gevşemeye başladı dikkat edin !
Gevşemek - расслабиться Hemen gevşemeyin daha iş bitmedi.
Gezdirmek - водить, гулять İstanbulun nersini gezdireyim size ?
Gezdirmek - показывать Ofisi gezdirmemi ister misiniz ?
Gezdirmek - провести (рукой) Elini üzerimde gezdirme.
Gezmek - ходить Gezerek sinemaya gittik.
Gezmek - гулять Gezdin mi bugün ?
Gezmek - осматривать, знакомиться (с городом) Gzemeye giden kızlar gibi hergün dışardasın.
Gezmek - ездить, путешествовать Moskova'yı gezmek isterim.
Gibi - как (при сравнении)
Gibi - такой, как
Gibi - как, подобно тому, как послелог Ne gibi birşey bakıyorsun ?
Giriş - вход; въезд
Giriş - введение (к книге)
Girmek - войти, вступить, проникнуть Lütfen içeri girmeyin.
Girmek - наступить (лето) Yaz mevsimine girdik.
Girmek - поступить, вступить, стать членом (общества) Üniversiteye 1000 kişi girdi bu yıl.
Gizli - скрытый, тайный Gizli gizli bir iş yapıyorsun ha !
Gizli - секретно, тайно Bu dosya gizli bir dosya.
Gizli - потайной Gizli bir kapı biliyorum ama nerede ?
Göç - переезд, переселение Türkler orta asyadan Anadoluya göçmüşler.
Göç - кочёвка, миграция Bu göçmenlerle başımız dertte.
Gök - небо, небосвод Gökyüzü bugün çok güzel.
Gök - голубой (о цвете) İtalyanların forması gök mavisi.
Gönül - сердце Gönül kimi severse güzel odur.
Gönül - душа Çok temiz bir gönlü var.
Gönüllü - доброволец Asker olmak için kim gönüllü ?
Gönüllü - добровольный Gönüllü gidiyorum savaşa.
Görünmek - показываться, становиться видным, виднеться Ofiste 5 dakika görüneyim.
Görünmek - выглядеть, иметь вид Nasıl görünüyorum ?
Görüntü - призрак, видение Görüntü mesafesi az.
Görüntü - изображение (напр. на экране) Ekranda hiçbir görüntü yok.
Görüşme - встреча Başbakanla görüşme yarın.
Görüşme - переговоры Babamla her görüşmemde olay çıkar.
Görüşme - беседа Kız arkadaşınla mı görüşeceksin ?
Görüşmek - встретиться, провести встречу, беседу Kimseyle görüşmek istemiyorum.
Görüşmek - обсудить, рассмотреть Müdürle bu konuyu görüşmemiz lazım.
Görüşmek - увидеться Hiç görüşemiyoruz bu aralar.
Gösterge - указатель, стрелка
Gösterge - показатель, индекс
Götürmek - внести, отнести Arabayı götür uzaklara.
Götürmek - вести, отводить, везти, отвозить Sizi başkana ben götüreceğim.
Götürmek - поднести, приблизить Malı götüren kimdi ?
Götürmek - вынести, перенести, сности Dosyaları götürmeyin.
Gövde - тело, туловище Gövdemizi siper edeceğiz.
Gövde - ствол (дерева) Ağacın gövdesi çok büyüktü.
Gövde - фюэеляж, корпус Binanın gövdesi zayıf.
Göz - глаз Gözüme birşey kaçtı çok acıyor!
Göz - полка, отделение (портфеля), ящик (стола) Dolabın gözünde neler saklamış neler..
Göz - зрение Göz var izan var yahu!
Göz - пролёт (моста, арки) İyiki bu çekmecenin bu gözünü görmemişler.
Göz - дурной глаз, сглаз Bende göz var anlaşılan ne yapsam başarılı olamıyorum.
Güç - сила, мощь Naim Süleymanoğlu çok güçlü bir haltercidir.
Güç - трудный, тяжёлый Bu işi yapmak çok güç olacak.
Güç - с трудом Gücün yoksa bu işi yapamazsın.
Güç - трудность Herkes gücün karşısında ne yapacağını şaşırıyor.
Gül - роза En sevdiğim çiçek güldür.
Gül - смейся Her zaman çok gül olur mu?Gülmek sana yakışıyor.
Gün - день Bugün günlerden ne?
Gün - солнце Gün doğuyor yine.Bakalım bugün nasıl geçecek.
Gündelik - ежедневный Gündelik bir bülten bu.
Gündelik - подённая плата, дневной заработок Gündelik 100 dolar kazanıyorum.
Gür - пышный, густой Gürbüz bir çocuk.
Gür - громкий, зычный (голос) Sesi çok gür.
Gütmek - пасти, гнать (скот) Koyunları sen gütme!
Gütmek - преследовать (цель), проводить (политику) Bu milleti bir güden vardır elbet.
Güzel - красивый, прекрасный; хороший Güzel bir gün.
Güzel - красавица Güzel bir kız.
Güzel - хорошо, прекрасно Ne kadar güzel bir insan.

0

31

Омонимы. Буква I

Irak - Ирак (страна) Irak'ta savaş var.
Irak - далёкий Zenginlik bana çok ırak bir mesele.
Izgara- колосник Akşama ızgara köfte yiyelim mi ?

Омонимы. Буква İ

İhtiyar- старый; старый Huzurevine ihtiyarları ziyarete gittik.
İhtiyar- желание
İlik- петля (на одежде) Diktiğin gömleğe ilik yapmamışsın.
İlik- костный мозг İliklerden yapılan çorbayı çok sever.
İskele- леса [строительные] İnşaatta iskelenin olduğu yer çok kötü.
İskele- пристань, причал Her gemiye bir iskele olur mu ?

0

32

Омонимы. Буква K

Kaba- грубый Kaba laflarından herkes sıkılmıştı.
Kaba -крубный Bu ev için kaba kum kullandılar.
Kabak -тыква Yemeğin yanına kabak tatlısı ister misin?
Kabak -кабачок Akşam yemeği için kabak yemeği yapalım mı?
Kabak-лысый Saçlarının hepsini kestirince kabak kafa olmuş.
Kabuk -кора, корка ,кожица, щелуха ,скорлупа Meyve kabukları toplayıp çöpe at.
Kabuk- раковина Deniz kabuklarından çok güzel kolyeler yaptıyor.
Kaç- сколько Türkiye'ye kaç kez gittin?
Kaç Durma,kaç! Acele edelim!
Kaçak- беглый, дезертир Kaçak mahkum kısa sürede yakalandı.
Kaçak- утечка Tüpteki kaçak birçok kişi zehirledi.
Kaçırmak- похищать Gece kızı odasından kaçırmışlar.
Kaçırmak -пропускать,опаздывать Treni kaçırınca işine geç kaldı.
Kaçmak - бежать,убежать Yaramaz çocuk sürekli okuldan kaçmaya başlamış.
Kaçmak- лищаться Bazen uykum kaçıyor sabaha kadar uyuyamıyorum.
Kadar - до Akşama kadar eve gelirim.
Kadar - настолько O kadar çok çalışmışız ki gözlerimiz şişmiş.
Kadar - около Bir haftaya kadar bu işi bitirecekler.
Kadar - сколько Satıcıya ne kadar olduğunu sormadan aldım.
Kafile- группа Kafilemiz ilk Mısır'da durdu.
Kafile- партия Kitapların ilk kafilesi geldi.
Kaldırmak- поднимать Dansçılar birbirlerini yukarıya kaldırıp indirdiler.
Kaldırmak- убирать Evdeki eski eşyaları çatıya kaldırdık.
Kaldırmak- отменить Bu kuralı artık kaldırdılar.
Kaldırmak- выдерживать Bu kötü haberi kaldırmaz.
Kaldırmak- класть,положить Yaralıyı hemen hastaneye kaldırdırlar.
Kale-крепость Rumeli Kalesi çok güzel bir kalemizdir.
Kale-ворота Kaleci vakit geçirmeden kaleye geçti.
Kale-шахм.ладья Satrançta kale düz ve yana doğru gider.
Kalem - ручка Tükenmez kalemiyle adını soyadını yazdı.
Kalem - карандаш Sınavda kurşun kalem kullanın!
Kalem - канцелярия Bu raporu kalemde imzalatmak gerekiyor.
Kalkmak - вставать İşe geç kalmamak için erken kalkarım.
Kalkmak - отплывать,отходить,взлетать Tren kaçta kalkacak?
Kalkmak - сходить Yatak odasının duvar boyaları kalkmış.
Kalkmak - исчезать Bu adetler artık kaktı.
Kalmak - оставаться Herkes evden gidince yalnız kaldım.
Kalmak - останавливаться Şarkıcı bu gece otelde kalacak.
Kalmak - откладываться Sinemaya gitmemiz hafta sonuna kaldı.
Kalp-сердце Son günlerde kalp ağrıları çok artmış.
Kalp-поддельный Kasiyer kalp parayı müşteriye geri verdi.
Kanal-прокладывать/проложитьканал İşçiler kanal açmaya bugün de devam ettiler.
Kanal-канал(тв) Televizyonda hangi kanalı izliyorsun?
Kanepe - диван Kedicik kanepenin kıyısında uyumuş.
Kanepe - канапе Parti için lezzetli kanepeler hazırladık.
Kangal - колбаса Bu pizza için bir kangal daha sucuk gerekli.
Kangal - Karacabey'den kangal köpeği alabilirsin.
Kanun-закон Kanunları devlet koyar.
Kanun-канун(муз.инстр.) Müzisyen kanunu eline alıp çalmaya başladı.
Kapalı - закрытый Kapıyı kontrol ettin mi kapalı mı?
Kapalı - запертый Çeyizlerini sandığa koyup kapattı.
Kapalı - пасмурный Yarın hava kapalı olacakmış.
Kapamak - закрывать , прекращать Bu konuyu artık kapatalım.
Kapamak - запирать Kadın çocuğu odaya kapamış.
Kapamak - выключать Elektriği kapat da artık uyuyalım.
Kar Bu yıl Moskova'ya yağan ilk kar mı bu ?
Kar Karımız 3 milyon dolar.
Kara-чёрный Kızın kara gözlerine aşık olmuş.
Kara-земля Kara göründü !
Karışmak - смешиваться Bütün işler birbirine karıştı.
Karışmak - перепутываться Poşetteki ipler birbirine karışmış.
Karışmak - вмешиваться Bu işe sen karışma!
Karıştırmak - мешать Bu işi karıştırma.
Karıştırmak - перемешивать Salatayı karıştır ve sofraya götür.
Karıştırmak - перепутывать Sürekli ismimi başka isimlerle karıştırır.
Karıştırmak - листать Kuaförde beklerken dergileri karıştırıp vakit geçiriyordu.
Karıştırmak - копаться Hırsız evin her tarafını karıştırmıştı.
Karşı - перед Caddenin karşısında market var.
Karşı - против Ordumuz düşmana karşı birçok cephede savaştı.
Karşı - напротив O aile karşıda oturuyor.
Karşı - навстречу Karşıdan kamyon geliyor dikkat et!
Karşı - противоположный Çok karşı düşüncelerdeyiz.
Karşılamak - встречать Hava alanına karşılamaya gelecek.
Karşılamak - уравновешивать Dengeleye getirmek
Karşılamak - компенсировать Restorandaki tüm zararı karşıladı.
Karşılaştırmak - сравнивать İki ülkeyi karşılaştırır mısınız lütfen ?
Karşılaştırmak - сопоставлять 2 kardeşi 21 yıl sonra sen karşılaştırdın ha.
Karşılık - ответ Sorusuna nasıl karşılık vereceğimi bilemedim.
Karşılık - эквивалент Bu kelimenin rusça karşılığı nedir?
Karşılık - соответствие İyiliğimin karşılığı bu muydu?
Karşılıklı - взаимный,обоюдный,встречный Evlilik karşılıklı saygı ve sevgiyle olmalı.
Karşılıklı - двусторонний Salona sandalyeleri karşılıklı yerleştirdik.
Karşılıksız - безответный Sorduğum tüm sorular karşılıksız kaldı.
Karşılıksız - необеспеченный,непокрытый Yazdığı çek karşılıksız oluca çok sinirlendi.
Karşılıksız - безвозмездный Yaptığın iyilikler karşılıksız olmalı.
Kart-старый, твёрдый Fasulyeler çok kart olduğundan pişmedi.
Kart-открытка Yılbaşı kutlamaları için kart aldın mı?
Kart-карточка Oyun kartlarını getir de oynayalım!
Kasa- касса Kasaya gelince cüzdanını çaldıklarını anladı.
Kasa- кузов Kamyondan kasalarla meyve sebze indirdiler.
Kasa- сейф Kasada ne kadar para var?
Kat - слой, ряд Düğün pastasını 7 katlı yapttırdık.
Kat - этаж Kaçıncı katta oturuyorsunuz?
Katılmak - участвовать , принимать Geç gelince toplantıya katılamadım.
Katılmak - прибавляться, добавляться Keke sonradan biraz daha un katıldı.
Katılmak - загибаться O gece gülmekten katıldık.
Katılmak - присоединяться Sizin fikirlerinize aynen katılıyorum.
Katmak - добавлять Çorbaya biraz daha un kat!
Katmak - прибавлять,прибавить İşte bunu hesaba katmamıştık.
Kavramak - понимать Yeni konuları iyice kavradım.
Kavramak - хватать Kolunu kavrayıp ona bağırdı.
Kavuşmak - достигать Sonunda mutlu günlere kavuştular.
Kavuşmak - встречаться Birbirlerine kavuşmayı çok istiyorlardı.
Kaybetmek - терять Kendini kaybedip yere düştü.
Kaybetmek - проигрывать Maçı 3-0 kaybettik.
Kaymak-сливки Kaymaklı kadayıfı çok severim.
Kaymak-скользить Kış gelse de kaysak.
Kaynak-сварка Yaptığın çalışmanın kaynağı ne?
Kaynak - родниковая вода Bizim köyün dağlarında çok güzel kaynak sular var.
Kaynak - источник (книги и т.д.) Ödevim için bir çok kaynak buldum.
Kaynamak - кипеть Yemek ocakta kaynıyor.
Kaynamak - волноваться Fırtınada deniz öyle bir kabardı ki..
Kaynamak - срастаться Kırılan kemikleri kısa sürede kaynamış.
Kaynamak - пузыриться Yerin altından sular kaynamaya başlamıştı.
Kaza-авария Trafik kazası sonucu birçok kişi yaralandı.
Kaza-посёлок Bu kazada 200 kişi yaşıyor.
Kazık - кол, колышек Kazıklara bağlayın hayvanları.
Kazık - надувать , обманывать Dolandırıcı biriymiş,bana kazık attı.
Kemer-ремень Vitrindeki kemeri ona hediye aldım.
Kemer-арка Mimari
Kepçe - половник Çorbaları kepçe ile koy!
Kepçe - экскаватор Arka sokakta kepçe ile çalışmaya başladılar.
Kepek-перхоть Saçıma kepek önleyici şampuan aldım.
Kepek-шелуха, отруби Sürekli kepek ekmeği yeyip kilo vermeye çalışıyor.
Kesik - отрезанный, отрубленный Kesik saç sana çok yakışıyor.
Kesilmek - быть отрезанным Ekmekler ince ince kesilip masaya koyuldu.
Kesilmek - прекращаться Müzik sesi birden kesildi.
Kesilmek - прокисать Süt kesilince tekrar almaya gitti.
Kesilmek - становиться Utancından kıpkırmızı kesildi.
Kesilmek - превращаться Soğuktan buz kesildim.
Kesilmek - окаменевать Bu haberi duyunca taş kesildi.
Kesim - резание, отрезание Saçların kesim işleminden sonra boyandı.
Kesim - район, зона Doğu kesiminde şartlar daha ağır.
Kesinti - обрезок, отрезок
Kesinti - удержание, перебой, вычет Bu günlerde sürekli elektrik kesintisi yaşıyoruz.
Keskin - острый Bıçak çok keskin, dikkat et!
Keskin - кричать резким голосом Keskin sesle bağırarak herkesi korkuttu.
Kesmek - резать , отрезать Eti kesip parçalara ayırdık.
Kesmek - прекращать Bu ilaç baş ağrını keser.
Kesmek - вычитать cıkarmak
Kesmek - прекратить Gülmeyi kes ve bana doğruyu söyle!
Kesmek - штрафовать Polis sarhoş sürücüye yüklü bir ceza kesti.
Kesmek - прерывать Sözümü kesme, beni dinle!
Kesmek - пересекать Adamlar yolunu kesip kızın çantasını almışlar.
Kesmek - стричь Saçlarını kestirip kendine yeni imaj vermiş.
Kesmek - распиливать Kemikleri kestik ve poşetlere koyduk.
Kestane - каштан Bursa'nın kestane şekeri ünlüdür.
Kestane - каштановый Saçlarını kestane rengi boyatmış.
Keşfetmek - открывать Amerika'yı Kristof Kolomb keşfetti.
Keşfetmek - открывать , обнаруживать Bu restoranı yeni keşfettik.
Kılavuz - проводник , гид , лоцман Gezi için bir kılavuza ihtiyacımız var.
Kılavuz - справочник Deyimler kılavuzuna bakarsan o sözü anlayabilirsin.
Kır-поле Piknik için kırları tercih ederiz.
Kır-светло-серый, седой Yaşlandıkça saçlarına kır olmaya başladı.
Kır - степь Güzelim yeşillik alan kır olmuş.
Kırık - разбитый , сломанный Bugün kendimi kırık hissediyorum.
Kırık - осколок , обломок Kırık camı değiştirdik.
Kırık - перелом Kırık kollunu alçıya aldılar.
Kırıklık - разбитость ezginlik eziklik
Kırıklık - усталость, слабость cansızlık düşkünlük
Kırıklık - нездоровье Griple birlikte vücudumdaki kırıklık da gitti.
Kırıklık - переживать Sevdiği adam terkedince hayal kırıklığına uğradı.
Kırışık - сморщенный Rapor kırışık olunca kabul edilmedi.
Kırışık - морщинистый Yüzünde hiç kırışık yok.
Kırmak - ломать, разбивать, дробить Çok sevdiğim tabağımı kırdı.
Kırmak - дробить , обижать Kalbimi öyle çok kırdı ki..
Kırmak - снижать , сбивать Sezon sonu olunca fiyatları kırdık.
Kırmak - поворачивать Karşısına biri çıkınca hemen direksiyonu kırdı.
Kısalmak - становиться Boyu böyle kaldı kısaldı.
Kısalmak - сокращаться Büyük sınav için süre kısaldı.
Kısalmak - уменьшаться Hacim olarak kısalmak
Kısalmak - сжиматься Eteğim yıkanınca kısalmış.
Kısaltmak - укорачивать Büyük kulaklarını ameliyatla kısalttı.
Kısaltmak - уменьшать Kartonun boyunu biraz kısalt!
Kısaltmak - сокращать Teneffüsleri bir süre için kısattılar.
Kıskanç - ревнивый Çok kıskanç bir kadındı.
Kıskanç - завистливый Vitrinlere kıskançla bakardı.
Kıskançlık - ревность Kıskançlığını zamanla yendi.
Kıskançlık - зависть Kıskançlığı yüzünden hırsızlığa başladı.
Kıskanmak - ревновать Çocuk annesini kardeşinden kıskanıyor.
Kıskanmak - завидовать Bu kitabı senden kıskanıyor.
Kısmak - уменьшать , сокращать Bu ay mutfak masrafları kıstılar.
Kısmak - сжимать Parayı kısan müdüre bütün personel kızdı.
Kısmak - прищуривать Gözlerini kısarak birşeyler söyledi.
Kısmak - приворачивать Ateşin altını biraz kıs, yemek yanmasın!
Kısmak - понижать Hastalanınca sesi de kısıldı.
Kıta-континент Amerika güzel bir kıtadır.
Kıt`a-четверостишие Şiirde kaç kıta var ?
Kıta-воинская часть Askerde 2. kıta daha güzel yürüyordu.
Kıvırcık - кудрявый , курчавый Kıvırcık saçlarla ilginç olmuş.
Kıvırcık - салат Salataya kıvırcık da doğra!
Kıvrak - гибкий Esnek
Kıvrak - подвижный Kıvrak hareketleri herkesi çok şaşırttı.
Kıvrılmak - виться Sarmaşık kıvrılarak ağaca sarılmış.
Kıvrılmak - скрючиваться Karın ağrısından kıvrılıyordu.
Kıvrım - завиток Saçları kıvrım kıvrım olmuş.
Kıvrım - сгиб, изгиб Borular kıvrım yerinden patlamış.
Kıvrım - извилина Yol dağa doğru kıvrım kıvrım ilerliyordu.
Kız - девочка , девушка Genç kız erkek arkadaşıyla buluşmaya gitti.
Kız - дочь , дочка Anne vaktini hep kızlarıyla geçiriyordu.
Kız - подруга Kız arkadaşıma güzel bir hediye aldım.
Kızarmak - краснеть Elmalar kızardı.
Kızarmak - румяниться Utanınca hep yüzü kızarır.
Kızarmak - поджариваться , жариться Ocaktaki soğan kızardı, sebzeleri koy!
Kızdırmak - накаливать Demiri iyice ateşte kızdırıp ona şekil verdi.
Kızdırmak - злить Arkadaşımı kızdırmayı çok severim.
Kızgın - горячий , раскалённый Çay çok kızgın dikkat et!
Kızgın - сердитый , разгневанный Geç kalınca kızgın kızgın bana baktı.
Kızıl - красный Kızıl renkte bir palto aldım.
Kızıl - индеец , краснокожий Kızıl derililerin yaşamlarını hep merak ederim.
Kızıl - инфракрасный
Kızıl - рыжие волосы Kızıl saçlarıyla bambaşka biri olmuştu.
Kızıl - Красная площадь Kızıl Meydan'ı gezmeye çıktılar.
Kızmak - накаляться Ocak kızmadı henüz bekle!
Kızmak - сердиться Bu hareketine çok kızdım.
Kim - кто? Kapıda kim var?
Kim - кому? Bu olayı kime söyledin?
Kim - кого? Bu partiye kimi çağırdın?
Kim - у кого? Bu gece kimde kaldınız?
Kim - от кого? Kimden geliyorsun?
Kim - чей/чья/чьё/чьи? Bu kalemler kimin?
Kim - некоторые из нас Kimimiz evde kaldık, kimimiz otelde.
Kim - с кем? Sinemaya kiminle gideceksin?
Kim - кто знает Kim bilir orada kimler olacak?
Kimi - некоторые Kimileri bu yemeğı çok sever.
Kimi - иногда Kimi zaman buraya gelir sohbet ederiz.
Kişilik - личность Dört kişilik bir masaya oturduk.
Kişilik - индивидуальность Çok özel kişilikte biridir o…
Koca - огромный , громадный Koca koca kasalarla mal getirdiler.
Koca-муж Fatma Hanım'ın kocası doktormuş.
Koğuş - палата Yaralılar koğuşta sedyelerde yatıyorlardı.
Koğuş - казарма Asker koğuşta komutanını bekliyordu.
Koğuş - камера Elinde tesbih koğuşta dolanıp durdu.
Kokmak - пахнуть Gülleri koksana birbirinden güzel kokuyorlar.
Kokmak - вонять Yemeği yakınca apartman bile koktu.
Koku - запах Bu kremin kokusu çok güzel.
Koku - духи Parfüm kokusuna alerjim var.
Kol - рука Eşinin koluna girip yola çıktılar.
Kol - рукав Elbisenin kolu sökülmüş.
Kol - отрасль Araştırman bilimin hangi kolunda?
Kol - приток Nehir burada kollara ayrılıyor.
Kol - ручной Babası harika bir kol saati almış.
Kolay - лёгкий Çok kolay bir sınavdı.
Kolay - простой
Kolaylık - лёгкость Bu problemi de kolaylıkla çözersin.
Kolaylık - простота Bu işte çok kolaylık gösterdim.
Kolaylık - облегчение Size bir kolaylık yapayım.
Kolaylık - удобство Yolculuğu kolaylıkla atlattık.
Koltuk - кресло İşten gelip koltuğa uzandı.
Koltuk - подмышка Artık koltuk değnekleriyle yürüyebilecek.
Konak - особняк Konağa yeni hizmetçiler alındı.
Konak - правительственная резиденция Nikah işleri için hükümet konağına gitmen gerekir.
Konuşma - разговор , беседа Yerinden kalkıp telefon konuşması yapmaya gitti.
Konuşma - лекция Konuşma 5 dk sonr başlayacak.
Konuşma - речь Açılış konuşması için sahneye çıktı.
Konuşmak - разговаривать , беседовать Kimle konuşuyorsun ?
Konuşmak - говорить Buluşunca havadan sudan konuştular.
Konuşmak - обращаться Sizinle de konuşmamı istediler.
Kopmak - обрываться , разрываться Salıncağın ipi kopunca yere düştü.
Kopmak - отрываться Gömleğin düğmesi koptu.
Kopmak - Yağmur öncesi büyük bir fırtına koptu.
Korku - страх Yükseklik korkun var mı?
Korku - испуг Köpeği görünce korkuyla koşmaya başladı.
Korkuluk - перила Merdivene henüz korkuluk taktırmadık.
Korkuluk - чучело Tarladaki korkuluk işe yarıyor.
Korumak - охранять , защищать Askerler yurdumuzu dört bir taraftan koruyorlar.
Korumak - оберегать , беречь Bu aşı seni gripten koruyacak.
Koşmak - бежать , бегать Hızla koşarak caddeye çıktı.
Koşmak - добиваться O kız için çok peşinden koştu.
Koymak - класть , ставить Kolyemi çekmeceye koydum.
Koymak - наливать Bana çay koyar mısın?
Koymak - заправлять Arabaya benzin koymalısın.
Koymak - солить Yemeğe tuz koymamışsın.
Koyu - густой Çorba koyu kıvamda olmuş.
Koyu - тёмный Koyu kırmızı ceketini giy!
Koyu - крепкий Çayı koyu mu istersiniz?
Koyulmak - класться , ставиться Senin eşyaların diğer dolaba koyuldu.
Koyulmak - браться , приниматься Tatilden sonra hemen işe koyuldu.
Kök - корень Diş köküm iltihaplanmış.
Kök - извлекать квадратный корень Okulda kök alma konusunu hiç anlamazdım.
Kök - истреблять , искоренять Bu hastalığın kökünü kurutmak istiyorlar.
Kök - пускать корни Çiçek ne de güzel kök salmış!
Köpek - собака , пёс Köpeklerden çok korkardı.
Köpek - акула Köpek balığı filmlerini izledin mi?
Köpürmek - пениться Yeni deterjan hiç köpürmüyor.
Köpürmek - сердиться İşe çok geç gelince patronu köpürdü.
Kör-слепой Kazadan sonra kör oldu.
Kör-тупой Bıçak iyice kör olmuş.
Kör-глухая(улица) Kör bir sokak bu.
Kör-тусклый(свет) Işığın en kör noktası. Hiçbirşey görünmüyor.
Köşe - угол Kitaplığı odanın köşesine koyduk.
Köşe - поворачивать за угол Market, köşeyi dönünce sağda bulunuyor.
Köşe - разбогатеть Piyangodan para çıkınca köşeyi döndü.
Köşe - зажимать в угол Polis hırsızı köşeye sıkıştırdı.
Kötüleşmek - ухудшаться Hasta günden güne kötüleşiyor.
Kötüleşmek - портиться Hava akşama doğru kötüleşti.
Krema - крем Pastanın kremasını çok güzel yapmışsın.
Krema - сливки Marketten 2 paket krema alır mısın?
Kriz - кризис Ülke ekonomik krizden çok etkilendi.
Kriz - сердечный приступ Kalp krizini 2. kez yaşıyor.
Kriz - переживать кризис Ağır bir kriz geçirdi.
Kudurmak - взбеситься Köpeğin kudurmuş gibi bir hali var.
Kudurmak - разбушеваться Sinirden öyle kudurdu ki..
Kullanmak -
Kullanmak - Araba kullanmasını biliyor musun?
Kumanda - команда Kötü adam çocukları sürekli kumanda ediyor.
Kumanda - пульт Uzaktan kumandayı bulamadım.
Kupa - кубок Takımımız dünya kupasını almayı başardı.
Kupa - кружка Bir kupa çay içmek istiyorum..
Kur - курс Döviz kuru bugünlerde arttı.
Kur - кокетничать Kız, genç oğlana kur yapıyor.
Kurmak - создавать 1000 kişilik bir ordu kurdu.
Kurmak - учреждать , основывать Osmanlı İmparatorluğu'nu Osman Bey kurdu.
Kurmak - монтировать Anteni kurduk.
Kurmak - мечтать Hayal kurmak,savunma mekanızmalarından biridir.
Kurmak - заводить Saati kurup uykuya daldı.
Kurşun-пуля Askerler talim sırasında kurşun atmayı öğrendiler.
Kurşun-свинец Kimya dersinde kurşunun simgesini öğrendik.
Kurt-волк Kar yağınca kurtlar köye iniyorlar.
Kurt-червь Meyveyi kurtlar yemiş hep.
Kurtulmak - спасаться
Kurtulmak - избавляться Ölümcül hastakığından sonunda kurtuldu.
Kurtulmak - отделаться Bu kazadan ucuz kurtulduk.
Kurtulmak - вырываться İpler elinden kurtuldu.
Kuru - сухой Çiçeğin toprağı çok kuru, sula!
Kuru - высохший Karşıdan gördüğümüz kuru çeşme imiş.
Kuru - химчистка Elbiselerini kuru temizlemeye verdim.
Kuru - изюм Kuru üzümlü keki çok sever.
Kuru - орешки Kuru ceviz sever misin ?
Kurucu - основатель Bu firmanın kurucusu benim.
Kurucu - учредитель Kurucu üyeler kaç kişi ?
Kurum-учреждение Bu kurum 65 yıllık bir kurumdur.
Kurum-нагар Sobadan çıkan kurumlar evi kirletti.
Kurum-общество, лига Türk Hava Kurumu ile Türkiye'ye gideceğiz.
Kurum-амбиция, гордость Çok kurumlu biridir , hiçbirşeyi beğenmez.
Kurumak - сохнуть , Çamaşırlar kurumuş,toplayalım.
Kurumak - засыхать Sevdiğim çiçeğim kurumuş.
Kusur - недостаток , изъян Üretim kusurundan dolayı
Kusur - вина , ошибка Kusursuz insan olmaz.
Kuşak-поколение Bu tarihi eserler kaç kuşak öncesine ait?
Kuşak-пояс Kuşağını ve pantalonunu çıkarıp pijamalarını giydi.
Kuşak-Неба Çocukken gök kuşağının altından geçmeye çalışırdık.
Kutlamak - поздравлять Yabancı komşularımız bayramımızı kutladı.
Kutlamak - праздновать , отмечать Pazar günü doğum günümü kutlayacağız.
Kutu - коробка Oyuncakları kutuya koy!
Kutu - консервная банка Boş konserve kutusula elini kesti.
Kutu - почтовый ящик Posta kutusunda mektubun var.
Kuyruk-хвост Kedinin kuyruğuna basınca beni tırmaladı.
Kuyruk-очередь Bankada kuyrukta çok bekledim.
Kuyu - колодец Bahçedeki kuyu çok derin, dikkat edin!
Kuyu - скважина Sonunda petrol kuyusu buldular.
Küçük - маленький Bu ekmekler çok küçük!
Küçük - младший Küçük kardeşim yürümeye başladı.
Küçük - унижать Eşinin yanında onu küçük düşürdü.
Küçük - презирать Zengin olunca herkesi küçük görmeye başladı.
Küfür-ругательство Herkesle kavga edip küfürler atıyordu.
Küfür-безверие İnançsız küfür bataklığında kaldı.
Küp-куб Bu küpün hacmini hesaplar mısın?
Küp-амфора Küp şeker var mı ?
Kürek-лопата , совок Küreği al da bahçeye çukur kazalım.
Kürek-весло Kürek çekmek de ne zormuş!
Kürsü - трибуна Kürsüde kaç kişi vardı ?
Kürsü - кафедра Üniversitede bu kürsü yeni kuruldu.
Kütük - бревно Yoldaki kütüklerden dolayı oradan zor geçtik.
Kütük - реестр , список Bu bilgileri nüfus kütüğünde öğrendim.

0

33

Омонимы. Буква L

Laf - слово Kimseye kötü laflar söylememelisin.
Laf - выражение Laf taşıma.
Laf - болтовня Konuşuyor ama hepsi boş laf..
Laf etmek - говорить Seninle uzun süredir laf edemedik.
Laf - переводить , менять Konuşurken sürekli laf değiştirip duruyor.
Laf - пустые разговоры Boş laflarla herkesi kandırıyor.
Lamba - лампа, лампочка Akşam oldu,lambayı aç!
Lamba - ночник Gece lambası olmadan uyuyamaz.
Lapa - каша Bebeğine sürekli lapa yediriyor.
Lapa - хлопья, густой Kar lapa lapa ne güzel yağıyor!
Lastik - резина Lastikler kaça ?
Lastik - резинка (в разн. знач.) Bu tabak lastikten yapılmış.
Lastik - шина Yolda giderken arabanın lastiği patladı.
Lastik - резиновый Lastik çizmelerini giyip diyip balığa çıktılar.
Lavabo - умывальник Lavaboyu açmak için tamirci çağırdık.
Lavabo - туалетная комната Lavabonuz var mı ?
Lekelemek - запачкать Çikolata ile tişörtünü lekelemişsin.
Lekelemek - компрометировать, позорить Onun adını boş yere lekeleme!
Levha - вывеска Duvardaki levhayı mi inceliyorsun?
Levha - плита; лист (техн.) Levhada ne yazıyor ?
Levha - табличка Levhaya bakarak gidelim.
Lider - лидер Grubumuzun lideri sensin.
Lider - руководитель Şirketimizin lideri Ayşe Hanım'dır.
Lider - ведущий Gezi boyunca liderimiz yardımcı oldu.
Lif - волокно; прожилка hayatım lif ipliğine bağlı.
Lif - люфа (ботан.) Bitkilerdeki lif hala inceleniyor.
Lif - мочалка, губка Banyo lifi ile iyice yıkan!
Lisans - лицензия Almanca öğretmek için lisans aldık.
Lisans - диплом İşe girmek için üniversite diplomamı istediler.
Liste - список, перечень; ведомость Alışveriş listesi yaptım.
Liste - номенклатура (напр. товаров) listedeki mallardan sipariş veriniz.
Liste - меню Garson henüz yemek listesini getirmedi.
Lüle - завиток; локон Yar saçların lüle lüle..
Lüle - морская пенка (мин.) Lüle taşından küpe ve kolyem var.
Lüzum - необходимость, потребность bu ofise bir bilgisayar lüzümlu.
Lüzum - нужда Lüzumu var mıydı yeni televizyon almanın ?

0

34

Омонимы. Буква M

Macun - зубная паста Diş macununu yanıklara sürme!
Macun - замазка Aldığı yeni camı macunla yapıştırdı.
Madde - материал Bu iş için hangi maddeler gerekli?
Madde - вещь Masanın üzerindeki maddeleri al!
Madde - статья, пункт Meclis kanun maddeleri hakkında görüşecekler.
Madde - продовольствие Çocuklar için yararlı besin maddelerini seçmelisin.
Madde - Madde bağımlısı genç tedavi olmaya karar verdi.
Madde - материя, субстанция (филос.) Hangi maddeden yapılmış bu ?
Madde - вещество (взрывчатое, химическое) Patlayıcı madde taşıyan kamyon kaza yapmış.
Maden - металл Burada altın madenine rastlandı.
Maden - месторождение Madeni bulduk.
Maden - рудник, шахта Madende 33 işçi var.
Maden - металический Madeni metal.
Maden - минеральный Her gün yemekten sonra maden suyu içer.
Mahkum - осужденный Mahkumlar cezaevinden kaçmışlar.
Mahkum - вынужденный Eşi ölünce yalnız yaşamaya mahkum oldu.
Mahsus - нарочно, умышленно Bu sinir edici hareketleri mahsus yapıyor.
Mahsus - специальный, предназначенный для… Bu yemekler sana mahsus..
Mahsus - присущий, свойственный Özel idareye mahsus.
Makam - пост Sizin makamınız neresi ?
Makam - инстанция, власть Bu sorunu ilgili makama bildirmelisin.
Makam - макам, лад (муз.) Ne makamında bu türkü ?
Makam - служба, должность Törenlere makam arabası ile geliyor.
Makara - катушка , бобина Bu ipi makaraya sar.
Makara - шутить Ciddi ol, herşeyi makaraya alma!
Makas - ножницы Bahçıvan makasıyla bahçedeki gülleri kesti.
Makas - железнодорожная стрелка Makaslar değiştirilmeyince trenler çarpıştı.
Makas - кусачки Elektrikçi tel makasını çıkarıp kabloyu tamir etti.
Mal - товар Yeni gelen malları bilgisayara kaydını yaptı.
Mal - собственность, имущество Bütün malını fakir çocuklara dağıttı.
Mal - контрабанда Kaçak mal taşıyan tekne yakalandı.
Mal - тип, "фрукт" Mal gibi insan, bir şey anlamıyor.
Malik - владелец Bu ülkenin maliki kim ?
Malik - хозяин Evin maliki geldi.
Malik - собственник Bu işi yapmaya malik misin ?
Malik - имеющий Herşeye malik bir insan.
Malum - ясно Malum bugün Pazartesi.
Malum - известный, известно Malum biz öğretmeniz.
Malzeme - продукты Pasta için malzemeler tamamlandı.
Malzeme - средство, материал Temizlik malzemeleri nerede?
Malzeme - имущество mal mülk
Malzeme - всё необходимое Tüm malzemeleri topla.
Mana - смысл, значение Bu sözleri ne manada söyledin?
Mana - истолкование Neden böyle kötü mana çıkardın?
Manda - буйвол Ninesi manda sütünden yoğurt yaptı.
Manda - форма режима Manda ve himaye kabul edilemez…
Manda - мандат (полит.)
Mandal - прищепка Çamaşırlara mandal takmayınca yere düştüler.
Mandal - щеколда, задвижка Kapının mandalını çektin mi?
Manevra - манёвр Uçak manevra yaparak kalktı.
Manevra - уловка, трюк Etrafımda manevra yapıp durma!
Mangal - мангал , гриль Mangalı yakıp et pişirelim.
Mangal - храбрость Bu işi yapmak mangal gibi yürek ister.
Mani - препятствующий, мешающий Gücün yetiyorsa mani ol.
Mani - препятствие, помеха İşime mani olma!
Mani - мани Aşırı içince mani hastalığı başladı.
Mani - mani söylemek Davulcu güzel maniler söylüyor.
Manken - манекенщица Mankenler yeni sezonun kıyafetlerini sergilediler.
Manken - манекен Vitrindeki mankenin üzerindeki elbiseyi alacak.
Mantar - гриб Mantarları fırında mı pişireceksin?
Mantar - пробка Şişenin mantarını aç da içine yağı koyayım.
Mantar - грибок Ayağındaki mantar onu çok kaşındırıyordu.
Marka - марка Hangi otomobil markasını tercih ediyorsun?
Marka - эмблема, метка Marka olmayan mallar almayınız.
Marka - фирма, фирменный Markasız eşofman giymez.
Marka - знак, клеймо Marka bir kravat takarım.
Marş - марш Komutan askerlere bağırdı."Marş,Marş"
Marş - гимн Türk İstiklal Marşı'nı M.Akif Ersoy yazdı.
Masa - стол Yemekleri masaya getir.
Masa - отдел, бюро Gelen polisler narkotik masasından gelmişler.
Masa - стенд Firmanın masası
Maske - маска (лечебная) Yüzüne kuru cilt maskesi uygulamalısın.
Maske - противогаз Görevliler gaz maskesi takıp binaya girdi.
Maske - карнавальная Cocuklar maskelerini takıp oyuna başladılar.
Mat - матовый, тусклый Makyajını hep mat renklerle yapar.
Mat - мат (шахматы) Satrançta onu mat ettim.
Mekik - челнок Mekik oyalarından çeşit çeşit örtüler yaptı.
Mekik - космический корабль Köylüler uzay mekiğinin tarlalarına indiğini söylüyorlar.
Memleket - страна Daha önce hangi memleketlerde bulundunuz?
Memleket - родина Memleketiniz neresi?
Merak - интерес, любопытство Bilgisayara hiç merakı yok.
Merak - беспокойство, тревога Saat geç olunca eşini merak etmeye başladı.
Mermi - снаряд; ядро
Mermi - пуля
Meşgul - занятый Burası meşgul mü?
Meşgul - занимающийся Bu sıralar örgü işiyle meşgul.
Metin - текст Kağıttaki metni okudun mu?
Metin - крепкий, стойкий, прочный Böyle zor günlerde çok metin olmalısın.
Mısır- кукуруза Tavuklara mısır verdin mi?
Mısır- Египет Mısırdaki piramitleri görmeyi çok isterdim.
Mil - миля Kasaba buradan 5 mil uzakta.
Mil - Ceza olarak gözüne mil çekildi.
Millet - нация, национальность Hangi millettensiniz?
Millet - люди, народ Millet yavaş yavaş konsere gelmeye başladı.
Minder - коврик
Minder - подстилка Öğrenciler minder üzerinde takla attılar.
Muamele - обращение, обхождение Hizmetçiye karşı kötü muamelede bulunuyor.
Muamele - операция, сделка (коммерч.)
Muamele - оформление (документов)
Muhafaza - защита, охрана Çocuğunu soğuktan muhafaza etti.
Muhafaza - сохранение, сохранность Kurabiyeleri plastik kutuda muhafaza edebilirsin.
Müdahale - вмешательство Ben konuşurken sürekli müdahale ediyor.
Müdahale - медицинская помощь Yaralıya ilk müdahale yapıldı.
Müdahale - военное вмешательство Polis olaya müdahale etti.

0

35

Омонимы. Буква N

Nakil - перевозка, транспортировка Eşyaları arabayla İzmir'enaklettiler.
Nakil - передача (напр. электроэнергии) Enerji nakli için izin istiyoruz.
Nakil - перевод (на другой язык) Hangi dilde naklediyorlar bu konferansı.
Nakil - перемещение Öğrenci başka bir okula nakil oldu.
Nakil - переливание крови Kan nakli için aranan kan bulunamadı.
Nakil - пересадка, трансплантация (мед.) Hastaya organ nakli yapıldı.
Nakletmek - перевозить, транспортировать Ofis malzemelerini naklettiniz mi ?
Nakletmek - отправлять, переводить göndermek
Nakletmek - рассказывать, излагать Lenin zamanını dedem bize nakletmişti.
Nakletmek - пропускать gecirmek
Nazar - взгляд Benim nazarımda o daha çocuk.
Nazar - сглаз Ona nazar değdi.
Nazar - дурной глаз Bir nazarın yeter.
Neden - почему, отчего Neden bugün derse gelmedin?
Neden - причина Nedenini açıklamadı.
Nefis - художественный sanatsal , artistik
Nefis - душа İnsanın nefsi herşeyi istiyor.
Nefis - сам, собственная личность Yalnız nefsini düşünmek.
Nefis - изысканный, тонкий Bu mimari çok nefis.
Nefis - прекрасный, отличный,великолепный Onunla nefis bir gün geçirdik.
Nefis - вкусный Et yemeklerini nefis yapıyor.
Negatif - отрицательный, отрицательный Çok negatif bir kişilikte.
Negatif - негатив (фото) Negatifleri ver de fotoğrafçıya götüreyim.
Neşriyat - предача (по радио, телевидению)
Neşriyat - опублткование, издание, публикация
Net - чистый Net gelir.
Net - чёткий Uzağı net göremiyor.
Net - нетто Bavulun net ağırlığı 50 kilo.
Net - ясный Net cevap vermedi.
Nimet - благодеяние Her nimet şükür ister.
Nimet - благо Nimet çöpe dökülmez.
Nimet - милость Benim için çok büyük bir nimet bu.
Nimet - достаток, богатство Ne kadar nimetli biri.
Nişan - обручение, помолвка Nişan tarihini belirlediler.
Nişan - орден Nişan vermek.
Nişan - знак, признак; след Nişan koymak.
Nişan - прицеливание; наводка Nişan alıp avını vurdu.
Nokta - точка Cümlenin sonuna nokta koymayı unuttu.
Nokta - пункт, место Her noktada ofis açmışlar.
Nokta - пост Polis noktası
Not - записка, заметка Sana verdğim notu okumayı unutma!
Not - отметка, оценка (школьная) Sınavdan iyi not aldım.
Nöbet - дежурство, караул, вахта Asker nöbet tutma sırasında öldürüldü.
Nöbet - очередь, черёд Bu akşam nöbeti ben tutarım.
Nöbet - припадок , судорога , приступ Astım nöbetleri sık sık tekrarlıyor.
Numara - номер Kapı numaranız kaç?
Numara - размер Ayakkabı numaranız kaç?
Numara - номер, розыгрыш Numara yapma!

0

36

Омонимы. Буква O

Ocak - очаг Sizin yeni evinize de ocak koydur istersen.
Ocak - январь Ocak ayı yılın birinci ayıdır.
Ocak - грядка (огородняя) Hangi ocak ?
Ocak - плита, печка, печь; топка Ocağa yemek koydum.Biraz sonra ısınınca yeriz.
Ocak - шахта, рудник Maden işçileri maden ocağında çalışırlar.
*Ocağı sönmek - кончиться, прийти в упадок Trafik kazası sonucu ocağı söndü.Sevdiği oğlunu kaybetti.
Oda - комната; номер Burası yemek odası,burası da misafir odası.
Oda - камера (техн.) Emanet eşya odası burası mı ?
Oda - палата Ticaret ve Sanayi odası başkanı şimdi konuşacak.
Odun - дрова Ormancı bütün odunları kesti.
Odun - бревно Ya anlatma ona bunu.Odun gibi adam anlamaz ki..
Oğlak - козленок Keçinin yavrusuna oğlak denir.
Oğlak - козерог Sen yokda Oğlak burcundan mısın?
Oğul- сын Ahmet Bey'in bir oğlu bir kızı var.
Oğul- новый пчелиный рой Oğul arı kovana girdi.
Okkalı - большой, огромный Okkali bir kahve ver de uykum gitsin bakalım.
Okkalı - весомый Okkalı bir söz söyleyince herkes sustu.
Okumak - читать Verdiğin kitabı 2 günde okudum bitirdim.
Okumak - учиться; заниматься Kardeşim lise 1.sınıfta okuyor.
Okumak - петь
Okumak - изучать, учить Fransızca okuyor
Okumak - призывать к молитве Caminin müezzini çok güzel ezan okuyor.
Olacak - будущее событие Bu iş olacak.Sen merak etme!
Olacak - окончателная (цена) Şunun olacağını söyle de alayım!
Olacak - реальный, осуществимый Bu ne olur en son ?
Olgun - спелый, зрелый Babamın pazardan aldığı armutlar çok olgun çıktı.
Olgun - опытный Ercan olgun bir kişi. Söyleyeceklerinizi anlayışla karşılayacaktır.
Olmak - быть, стать Alper üniversiteyi bitirikten sonra doktor oldu.
Olmak - быть, находиться Nerede olduğunu nerden bileyim ?
Olmak - быть, иметься Ahmet Bey sizin neyiniz oluyor?
Olmak - быть, произойти, случиться Bir kaza oldu
Olmak - приходиться, доводиться O kiminiz oluyor?
Olmak - подходить, годиться, быть впору Bu şapka başıma olmuyor
Olmak - пройти, миновать, исполниться O gideli bir yıl oldu
Olmak - поспевать, быть готовым Dedem aradı şimdi.Köyde ekinler olmuş artık.
Olmak - наступить Sabah olunca kahvaltısını yapar sonra evden işe gitmek için çıkardı.
Oluşum - развитие Bu oluşum senin sayende oldu.
Oluşum - формация Coğrafya dersinde yeryüzü oluşumlarını işledik.
Onarma(k) - ремонть, ремонтировать Dedemden kalan radyoyu tamir ettirdim.
Onarma(k) - исправление, исправлять (ошибки) Yanlış konuştuğum zaman yanlışlarımı onarınız.
Ondan - исх. от … Ondan bazı zamanlar şikayet ediyordu.
Ondan - поэтому, по этой причине Ondan dolayı o buraya gelmedi.
Oymak - клан Oymak başımız Selim Bey olsun.
Oymak - долбить, резать, вырубать Oyuncak yapabilmek için tahtayı oydu.

0

37

Омонимы. Буква P

Paça - ноги мелких животных Akşama eşine paça çorbası yapacak.
Paça - нижняя часть брюк, штанина Paçaların çamur olmuş.
Parazit - паразит Tahlil sonucu bağırsaklarında parazit teşhis edildi.
Parazit - радиопомехи Radyo sürekli parazit yapıyor.
Parça - пьеса (муз.) Bu parçayı Tarkan mı söylüyor ?
Parça - кусок Bana sadece bir parça kek verir misin?
Parça - ничтожество (о человеке) Bir adam parçası
Parça - часть Yeni albümünden parçalar söyledi.
Parça - осколок, обломок Kırılan tabağın parçalarını topladım.
Parça - деталь Bilgisayarın bir parçası bozulmuş.
Parça - штука; предмет Kaç parça tişört aldın?
Parça - отрез kumaş hakkında
Parça - частица zerrecik parcacık
Park - стоянка (автомашин) Hırsızlar arabasını parktan çalmışlar.
Park - парк Çocuklar parkta çok güzel oynuyorlar.
Parti - партия (в разн. знач.) Hangi partiye oy vereceksin?
Parti - партия (товар) Yeni mağazaya parti parti kumaş getirdiler.
Parti - вечеринка Pazar günü doğum günü üçin parti verecek.
Pas - ржавчина; налёт Eski evde musluklar pas tutmuş.
Pas - пас (футбол) Hakan Şükür güzel bir pas atışı yaptı.
Patlamak - взорваться Bomba patlayınca kendilerini yere attılar.
Patlamak - лопнуть Çocuğun balonu elinde patladı.
Patlamak - разразитья, вспыхнуть Hava güneşliyken birden fıtına patladı.
Patlamak - Bu ev sana kaça patladı?
Pazar - базар , рынок Pazardan aldığın domatesler çürükmüş.
Pazar - воскресенье Pazar günleri genellikle sinemaya gideriz.
Pek - смелый Hasan gözü pek biridir.Kolay kolay kaçmaz.
Pek - очень, весьма Gelmeme pek çok gün var.
Perde - занавеска; занавес Akşam oldu perdeyi ört ve lambayı aç!
Perde - действие (пьесы) Oyun 3 perdeden oluşuyor.
Perde - кино экран Perde kapandı film bitti.
Perde - катаракта 60 yaşından sonra gözüne perde inebilir.
Pota - корзина (баскетбол) Hidayet Türkoğlu topu potaya attı ve 3 sayı.
Pota - тигель (химия) Altın hangi potada erir ?
Pul - марка Mektuba pul yapıştırmayı unutma!
Pul - чешуя Balığın pulları çok parlak.
Pul - блёстки Kırmızı bluzunun pulları dökülmüş.
Pusula - записка; повестка Bu pusulayı çözebilir miyiz?
Pusula - бюллетень Bak bir pusula gelmiş sana.
Pusula - компас Tatile giderken pusulanı da alacak mısın?

0

38

Омонимы. Буква R

Rahatsız - беспокойный Çocuğu eve gelmeyince rahatsız oldu.
Rahatsız - неуютный , неудобный Bu koltuk çok rahatsız.
Rahatsız - нездоровый Bugün rahatsızım,işe gidemeyeceğim.
Rehber - гид, экскурсовод Antalya'da rehberler çok iyi.
Rehber - лидер Benim rehberim kimdir ?
Rejim - режим; строй Türkiye cumhuriyet rejimiyle yönetiliyor.
Rejim - диета Zayıflamak için rejime başladı.
Resim - рисунок Çocuk kitabın resimlerine bakıyor.
Resim - фотография Resimlere bakıp albüme yerleştirdik.
Resim - живопись Bu resmin altındaki imza Picasso'nun mu ?

0

39

Омонимы. Буква S

Saç- железо, железный Bu kapının madeni saçtan mı yapılmış ?
Saç- волосы Yeni aldığım şampuan saçlarımı döküyor.
Saf - чистый, без примеси Bu deney için saf alkol gerekli.
Saf- наивный Bu çocuk da çok safmış yahu!
Saf- ряд, шеренга Herkes safa geçti tabutu götürmek için.
Sağ-правый Sağcı bir anlayışın var.
Sağ-здоровый Büyükbabanlar sağ mı?
Sağ - правая сторона Caddeden sağa dönersen mağazayı göreceksin.
Sağ - живой Ben sağım hala.
Sakin- спокойный, тихий Panik yapma sakin ol!
Sakin - житель, обитатель Bu mahallenin sakinleri çok zengin.
Sandal- лодка Sandalla hem denizde gezdik hem balık tuttuk.
Sandal- сандал Sandal ayakkabı.
Satır- строка Satır başını büyük harfle başlamalısın.
Satır-большой нож Kasap satırla etleri kesti.
Sayı- число, количество Sayıları iyi öğrenmen gerekiyor.
Sayı- номер (газеты, закона) Bu sayıda hangi konular var ?
Sayı - очко, счёт Hidayet 3 sayılık bir basket attı.
Sefer- путешествие, поездка Gemi ile St.Petersburga sefer olacak.
Sefer- рейс (судна, самолета) 234 sefer sayılı uçak nereye gidiyor ?
Sefer- раз Bu sefer sen bize gel olur mu?
Sefer - поход, компания (военн.) Seferberlik olursa seni de alırız askere.
Seri-цикл Hangi seri tabanca ?
Seri-быстрый Seri hareket edersen tiyatroya yetişebiliriz.
Sınıf-класс Biyoloji dersi hangi sınıfta olacak
Sınıf- класс (сословие) 1.sınıf bir bilet.
Sınıf - разряд, категория Sosyal hayat sınıflardan oluşur.
Sıra- парта Sıranın üstündeki kalemleri al!
Sıra- очередь Şimdi sıra kimde?
Sıra - время с, момент Şimdi tam sırası.
Sıra - скамейка, парта Parktaki sıraya oturma boyalı !
Soluk- дыхание, вздох Astım hastaları soluk alırken zorlanırlar.
Soluk- выцветший, бледный Soluk yüzlüsün.

0

40

Омонимы. Буква Ş

Şah - вздыбливание лошади Dedemin çiftiğindeki atlar çok güzel şaha kalkıyorlar.
Şah - король шахм. Satrançta şahı aldığınız zaman oyun biter.
Şah - монарх Şahlık dönemi bitti.
Şahıs - лицо, особа, личность Bu senin şahsına ait bir mesele.
Şahıs - грам лицо Bu cümledeki sen zamiri 2.tekil şahıstır.
Şahıs - действующее лицо (театр.) Hangi şahsı oynuyorsun dramada ?
Şık - шикарный, роскошный Bugün öğretmenimiz çok şık görünüyordu.
Şık - выбор, альтернатива Testte hangi şıkları işaretleyeceğimi çok şaşırdım.
Şiş - вертел Etleri şişe tak ve mangalın üzerine koy!
Şiş - опухоль Dişinin ağrısından yüzü şişti.

0


Вы здесь » Турецкая сказка » Турецкий язык » Некоторые омонимы турецкого языка