Турецкая сказка

Информация о пользователе

Привет, Гость! Войдите или зарегистрируйтесь.


Вы здесь » Турецкая сказка » Турецкий язык » Короткие рассказы и анекдоты на турецком


Короткие рассказы и анекдоты на турецком

Сообщений 41 страница 60 из 74

41

Güle Güle, Anne
http://www.de-fa.ru/images/supermark.jpg
Süpermarkette alışveriş yapan genç adam, kendisini takip eden bir hanım fark eder.Kadına bakıyor, kadın ise dik dik bakmaya devam eder. Nihayet kasa önünde kuyruğa gelirler.

Kadın adamın birkaç sıra önüne duruyor. Kadın der ki:

- Özür dilerim. Böyle dikkatli bakmam sizi rahatsız etmiş olmalı. Üzgünüm ama geçenlerde ölen oğluma o kadar benziyorsunuz ki!

Adam şöyle cevap verir:

- Bunu duyduğuma çok üzüldüm.Sizin için yapabileceğim bir şey var mı?

- Evet, yavrum, az sonra eşyalarımı alıp çıkarken ne olur bana «güle güle anne» diye söyleyebilir misin?

- Tabiki! - der genç adam

Yaşlı kadın çıkarken genç adam ona el sallar ve «güle güle anne» diye söyler.

Adam birisini mutlu etmenin mutluluğu içinde gülümser ve ödeme sırası kendine gelince kasanın 150 dolar yazdığını görür.

Kasiyere sorar: - Bu nasıl olur? üç parça eşya aldım,- der.

Kasiyer sakin cevap verir: – Anneniz dedi ki, hesabını siz ödeyeceksiniz

takip etmek – следить, преследовать

fark etmek  - замечать

dik dik – прямо, зд. в упор

nihayet – наконец

kuyruk –очередь

rahatsız etmek – беспокоить

benzemek – походить на кого-л.

el sallamak – махать рукой

mutluluk – счастье

sakin – спокойно

hesap ödemek - оплачивать счет

0

42

Temel Vampir
http://www.de-fa.ru/images/temelv.jpg
Bir İngiliz vampir, bir Fransız vampir, bir de Temel vampir
     Uçakta gidiyorlarmış. Bir süre sonra İngiliz vampir aralarından ayrılmış, aşağılara dalmış. Bir süre sonra geri gelmiş ki, ağzı yüzü kan içinde.

     Sormuşlar: - Ne oldu, nereye gittin?
     İngiliz vampir : - şu aşağıdaki beyaz evi gördünüz mü?
     Cevap:- Gördük.
     İngiliz Vampir : - Onun yanındaki duvarı gördünüz mü?
     Cevap: - Gördük.
     İngiliz vampir : - Onun yanında uyuyan küçük çocuğu gördünüz mü?
     Cevap: - Gördük.
     İngiliz vampir : - İşte ben o çocuğun kanını içtim, geldim.

     Yolculuk devam eder. Bir süre sonra Fransız vampir de aynı şekilde ayrılıp aşağılara gider ve geldiğinde onun da yüzü gözü kan içindedir.

     Yine sorarlar: - Nereye gittin?
     Fransız Vampir: - Şu aşağıdaki ağacı gördünüz mü?
     Cevap: - Gördük.
     Fransız Vampir: - Onun yanındaki küçük tabut gördünüz mü?
     Cevap: - Gördük.
     Fransız Vampir: - O tabutta yatan yeni ölen adamı gördünüz mü?
     Cevap: - Gördük.
     Fransız Vampir : - İşte ben o adamın kanını içtim geldim.

     Yolculuk yine devam eder. Bir süre sonra Temel Vampir aynı şekilde ayrılır ve o da ağzı yüzü kan içinde geri gelir.

     Ona da sorarlar: - Nereye gittin?
     Temel Vampir: - Şu aşağıdaki evi gördünüz mü?
     Cevap: - Gördük.
     Temel Vampir: - Peki onun yanındaki direği gördünüz mü?
     Cevap: - Gördük.
     Temel Vampir: - İşte ben o direği görmedim.........

uçak – самолет

ayrılmak – отделяться

geri gelmek – возвращаться

kan – кровь

aşağıda – внизу

yanında – рядом

uyuyan – спящий

devam etmek – продолжать(ся)

tabut – гроб

ölen – умерший

aynı şekilde – таким же образом

direk – столб

0

43

Orası Neresi
http://www.de-fa.ru/images/orasineresi.jpg
Telefon çalar, Hizmetçi 'Alo' der

A: Kızım benim, hanımı çağırıver sen bana
H: Bir dakika efendim
H: Alo
A: Ne oldu kızım, hanım nerede?
H: Ay beyefendi nasıl söylesem, hanımefendi yatak odasında biriyle
beraber.
A: Ne, bir adamla mı?
H: Maalesef, beyefendi.
A: Ne?!, hem de benim evimde ha! Bana bak kızım, git benim çalışma
odama, aç masamın çekmecesini oradaki tabancayı al, ikisini öldür,
emrediyorum sana!
H: Beyefendi, ben nasıl yaparım öyle şeyi?
A: Yaparsın, bak telefonda bekliyorum, yürü haydi
İki el silah sesi duyulur..
H: Alo, beyefendi
A: Ne yaptın kızım?
H: Söylediğiniz gibi silahı aldım, ikisini de öldürdüm efendim. Sonra
da silahı havuza attım.
A: Ne havuzu?

H: Bahçedeki yüzme havuzuna beyefendi, nereye olacak?
A: Ulan bizim villada yüzme havuzu yok ki, orası neresi Alooo?



hizmetçi - служанка, горничная

çağırıvermek – немедленно позвать

çalmak - зд. звонить о телефоне

tabanca – пистолет

öldürmek – убить

emretmek – приказывать

silah – оружие

duyulmak – слышаться, послышаться

havuz - бассейн

0

44

Gümrük
http://www.de-fa.ru/images/gumruk.jpg
Trabzonla Rize arasında bir zamanlar gümrük varmış. Temel hergün bisikletle ve önünde bir kum torbasıyla gümrükten geçermiş. Bir gün Gümrük Memuru bu durumdan kuşkulanmış. Temel'e :

- Dur. Ne geçiriyorsun gümrükten, demiş.

Temel :

- Kum, demiş.

Memur kum torbasına elini sokmuş karıştırmış gerçekten sadece kum varmış torbada. Bu olaydan sonra Temel yıllarca gümrükten bisikletle önünde kum torbası olduğu halde geçmiş. Yıllar sonra Trabzonda bir kahvede Temelle Gümrük Memuru karşılaşmış.

Gümrük Memuru :
- Ulan Temel artık emekli oldum sana birşey yapamam gerçekten ne geçiriyordun gümrükten?, demiş.
Temel:
- Bisiklet, demiş

gümrük – таможня

arasında  - между

kum – песок

geçmek – переходить через

geçirmek - проносить что-то через

durum – положение

kuşkulanmak – сомневаться в чем-л., подозревать

sokmak - засовывать

karıştırmak – перемешать

karşılaşmak - встречаться

ulan – обращение: дружище, приятель

emekli – пенсионер

gerçekten – действительно

- mış – аффикс давнопрошедшего времени, время на mış часто используется в сказках и анекдотах.

0

45

TANIŞMA
http://www.de-fa.ru/images/tanisma.jpg
Temel ile Cemal bir gün lüks bir otelin lobisinde çok güzel bir kadın görürler.
Temel der ki, «Cemal, ben gidip bu kadınla bir konuşayım, belki akşam yemeğini beraber yeriz…»

Temel yaklaşır kadına, sorar:
- Benimle bir akşam yemeği yer misiniz?
- Bahse girerim şu kapıdaki Mersedes sizin değil.
- Hayır, değil.
- Bankada da sizin bir hesabınız yoktur?
- Hayır, yok.
- Karadeniz kıyılarında 2 katlı villan da yoktur?
- Hayır, yok.
- O zaman ne duruyorsun karşımda?

Temel’in morali bozulur ve Cemal’in yanına döner.
- Cemal, benim kırmızı Lamborgini sana versem, Mersedesini bana verir misin?
- Veririm, Temelcim.
- Bir telefon etsem kendi bankamdan bana bir hesap açarlar mı?
- Açarlar, Temelcim… Sen bankanın sahibisin...
- Tamam, o da kolay da, ama babam üçüncü katı yıkmama izin vermez!!!

belki – может быть
yaklaşmak - приближаться
bahse girmek – держать пари, спорить
Karadeniz kıyılarında – на берегу Черного моря
durmak - стоять
karşında – напротив
morali bozmak – портиться (о настроении)
sahip - владелец
yıkmak – сносить, разрушать
izin vermek – разрешать, давать разрешение

0

46

Adam oğlu için diyor ki:
- Bu çocuk benim zekamı almış.
Anne:
- Doğru benimki yerinde duruyor.

Отец о сыне:
- У этого ребенка мой ум.
Мать:
- Точно. Мой ум на месте.

0

47

Akıllı satıcı (умный продавец)

Yaşlı kadın pazara çıktı (пожилая женщина на рынок пошла: «вышла»). Mevsim sebzelerinden (из сезонных овощей) canının çektiğini (то, что захотела: «то, что душа ее притянула») aldı doldurdu filesine (взяла, наполнила авоську). Havuç, taze soğan, yeşil salata, biraz turfanda domates, limon (морковь, свежий лук, зеленый салат, немного ранних помидоров, лимон)... Birden gözü balıkçıya takıldı (внезапно взгляд ее за продавца рыбы защепился). Çok taze görünmeyen palamutlar yatıyordu tezgâhta (очень свежими не выглядящие пеламиды лежали на прилавке)... Canı pilâki çekti (ей пиляки захотелось; pilâki — блюдо, приготовленное на растительном масле, приправленное мукой и лимоном) ve yanaştı balıkçıya (и приблизилась к продавцу рыбы):

— Balıkların taze mi oğlum (рыбы твои свежие ли, сынок)? diye sordu (говоря, спросила). Balıkçı, eline aldığı bir balığı kaldırarak (продавец, в руку взял которую рыбу, поднимая):

— Senin kadar hanım abla, dedi (как ты, госпожа сестрица).

— İyi, dedi yaşlı kadın (хорошо, — сказала пожилая женщина); ver öyleyse bir tane (дай, раз так, одну штуку).

Akıllı satıcı

Yaşlı kadın pazara çıktı. Mevsim sebzelerinden canının çektiğini aldı doldurdu filesine. Havuç, taze soğan, yeşil salata, biraz turfanda domates, limon... Birden gözü balıkçıya takıldı. Çok taze görünmeyen palamutlar yatıyordu tezgâhta... Canı pilâki çekti ve yanaştı balıkçıya:

— Balıkların taze mi oğlum? diye sordu. Balıkçı, eline aldığı bir balığı kaldırarak:

— Senin kadar hanım abla, dedi.

— İyi, dedi yaşlı kadın; ver öyleyse bir tane.

И еще один анекдот:

Asker korkmaz (солдат не боится).

Komutan içkiyi yasakladı (командир выпивку запретил) ve sık sık hatırlanması için (и для частого напоминания) duvara "Alkol öldürür" diye yazdırdı (на стене «Алкоголь убивает», — говоря, написать приказал).

Ertesi sabah (на следующее утро), bu yazının altına (под этой надписью) muzip bir asker tarafından (насмешником — солдатом: «насмешника одного солдата со стороны») bir cümle eklenmişti (одно предложение прибавлено было): "Asker ölümden korkmaz (солдат смерти не боится)."

Asker korkmaz.

Komutan içkiyi yasakladı ve sık sık hatırlanması için duvara "Alkol öldürür" diye yazdırdı.

Ertesi sabah, bu yazının altına muzip bir asker tarafından bir cümle eklenmişti: "Asker ölümden korkmaz."

0

48

Adres (адрес)

Fıkra bu ya (анекдот такой); meleklerden biri öbür dünyada (из ангелов один в ином мире) bir Kayserili ile bir yahudiyi karşısına çağırarak (одного кайсерийца и одного еврея к себе позвав):

— Bakın, demişler (смотрите, — сказал), "buradaki davranışlarınız hoşumuza gitti (ваше поведение здесь мне понравилось), sizi tekrar dünyaya göndereceğiz (вас снова на землю отправим). Hatta size bir de dilekte bulunma hakkını tanıyoruz (вдобавок за вами желание загадать право признаем). Ne istiyorsanız, söyleyin bakalım (что желаете, скажите, посмотрим-ка).

Yahudi hemen atılmış (еврей сразу бросился):

— Bana bol para ihsan edin (мне много денег подарите; ihsan — награда, подарок). Melek (ангел):

— Tamam, demiş, "sen ne istiyorsun (ладно, — сказал. — ты что хочешь)?" Kayserili cevap vermiş (кайсериец ответ дал):

— Ben mi (я ли)? Bir şey istemem (ничего не хочу). Sadece şu arkadaşın adresini verin yeter (только этого товарища адрес дайте, достаточно), gerisini bana bırakın (остальное мне оставьте)!

Adres

Fıkra bu ya; meleklerden biri öbür dünyada bir Kayserili ile bir yahudiyi karşısına çağırarak:

— Bakın, demişler, "buradaki davranışlarınız hoşumuza gitti, sizi tekrar dünyaya göndereceğiz. Hatta size bir de dilekte bulunma hakkını tanıyoruz. Ne istiyorsanız, söyleyin bakalım.

Yahudi hemen atılmış:

— Bana bol para ihsan edin. Melek:

— Tamam, demiş, "sen ne istiyorsun?" Kayserili cevap vermiş:

— Ben mi? Bir şey istemem. Sadece şu arkadaşın adresini verin yeter, gerisini bana bırakın!

И еще один анекдот:

Son diş (последний зубец)

Sokakta karşılaşan iki cimri arasında (на улице повстречавшихся двумя скупцами между) şu konuşmalar geçer (такой разговор проходит):

— Üzgün görünüyorsun, neyin var (расстроенным выглядишь, что с тобой)?

— Sorma, canım çok sıkılıyor (не спрашивай, мне очень грустно; canı sıkılmak — скучать, томиться, грустить; «душа моя заскучала»).

— Neden (почему)?

— Tarağımın bir dişini kırdım da (расчески моей один зубец сломал вот)...

— Aman canım (помилуй Бог, дорогой), tarağın bir dişi kırıldı diye (расчески один зубец сломался так как) insan bu kadar üzülür mü hiç (человек настолько расстраивается вообще)?

— Evet ama, kırılan tarağın son dişiydi (да, но сломавшийся /зубец/ расчески последним зубцом был)...

Son diş

Sokakta karşılaşan iki cimri arasında şu konuşmalar geçer:

— Üzgün görünüyorsun, neyin var?

— Sorma, canım çok sıkılıyor.

— Neden?

— Tarağımın bir dişini kırdım da...

— Aman canım, tarağın bir dişi kırıldı diye insan bu kadar üzülür mü hiç?

— Evet ama, kırılan tarağın son dişiydi...

0

49

Sinir hastaları (душевнобольные)

Bir sinir doktorunun muayenehanesinde (одного по нервным болезням врача в кабинете) hastalar sıra beklerken (больные в очереди ждали в то время как) telâşla içeri giren bir adam (в волнении внутрь вошедший человек), doğruca muayene odasına yönelir (прямо в смотровую комнату направляется).

Ama bir hasta yolunu keserek (но один больной путь преградив: «отрезав»):

— Buraya, sizden önce gelmiş bir sürü insan var (сюда вас раньше пришедших толпа людей есть). İçeriye değil (не внутрь), sıraya girmemiz gerekiyor beyefendi (а в очередь встать вам необходимо, бейэфенди)...

— Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz (вы кем являюсь я, знаете ли)?

— Ya Napolyon'sunuz (или Наполеон), ya da Büyük İskender (или же Великий Александр)...

— Hayır sadece doktorum (нет, просто врач я). Şimdi müsaade buyurun (сейчас разрешите, пожалуйста) ben içeriye gireyim (я внутрь войду), siz de yerinize oturun (вы же на месте своем сидите)... Sıranız gelince (очередь ваша подойдет только) sizi de muayene ederim (вас тоже осмотрю)...

Sinir hastaları

Bir sinir doktorunun muayenehanesinde hastalar sıra beklerken telâşla içeri giren bir adam, doğruca muayene odasına yönelir.

Ama bir hasta yolunu keserek:

— Buraya, sizden önce gelmiş bir sürü insan var. İçeriye değil, sıraya girmemiz gerekiyor beyefendi...

— Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?

— Ya Napolyon'sunuz, ya da Büyük İskender...

— Hayır sadece doktorum. Şimdi müsaade buyurun ben içeriye gireyim, siz de yerinize oturun... Sıranız gelince sizi de muayene ederim...

И еще один анекдот:

Ahmaklar listesi (глупцов список)

Meşhur şair Haşmet'in bir defteri vardı (у известного поэта Хашмета книга была). Ahmak olduğunu anladığı adamların ismini o deftere yazardı (людей имена, про которых он понимал, что они дураки, в ту книгу записывал). Bir gün Koca Ragıp Paşa (в один день Коджа Рагип паша), Haşmet'i çağırarak (Хашмета позвав):

— Senin şu ahmaklar defterinde (в твоей той глупцов книге) benim de ismim var mı (мое тоже имя есть ли)? diye sordu (говоря, спросил).

— Evet paşam (да, паша мой).

— Neden (почему)?

— Evvelki gün birine borç verdiniz (позавчерашний день кому-то в долг дали) de ondan (вот поэтому)...

— Peki ya herif getirir borcunu (хорошо, а тип принесет долг свой) öderse (заплатит если)...

— Paşam (паша мой) o zaman sizin isminizi siler (тогда ваше имя сотру) onunkini yazarım (его напишу).

Ahmaklar listesi

Meşhur şair Haşmet'in bir defteri vardı. Ahmak olduğunu anladığı adamların ismini o deftere yazardı. Bir gün Koca Ragıp Paşa, Haşmet'i çağırarak:

— Senin şu ahmaklar defterinde benim de ismim var mı? diye sordu.

— Evet paşam.

— Neden?

— Evvelki gün birine borç verdiniz de ondan...

— Peki ya herif getirir borcunu öderse...

— Paşam o zaman sizin isminizi siler onunkini yazarım.

0

50

Çocukluk hayalleri (детские мечты)

Zenginlerden biri köşkünde bir parti veriyordu (из богатеев один в особняке своем вечеринку устраивал: «давал»). Sosyeteden (из светского общества), üst düzey bürokrasiden (высшего уровня бюрократии) ve hükümet çevresinden davetliler vardı (и правительственных кругов приглашенные были). İktidar partisinin önde gelen bir Bakan'ı (правящей партии во главе находящийся один министр), yanındakilere şöyle dedi (рядом находящимся так сказал):

— Düşünebiliyor musunuz (представить можете ли), çocukluğumda hep bir soyguncu olmayı hayal etmiştim (в детстве всегда грабителем мечтал стать я)...

Partiyi veren ev sahibi (вечеринку устроивший дома хозяин):

— Gerçekten çok şanslısınız (действительно, очень повезло вам: «очень удачливый вы»), çünkü çocukluk hayallerini kavuşan çok az kimse vardır dünyada (потому что детских мечтаний достигших очень мало людей есть на свете)...

Çocukluk hayalleri

Zenginlerden biri köşkünde bir parti veriyordu. Sosyeteden, üst düzey bürokrasiden ve hükümet çevresinden davetliler vardı. İktidar partisinin önde gelen bir Bakan'ı, yanındakilere şöyle dedi:

— Düşünebiliyor musunuz, çocukluğumda hep bir soyguncu olmayı hayal etmiştim...

Partiyi veren ev sahibi:

— Gerçekten çok şanslısınız, çünkü çocukluk hayallerini kavuşan çok az kimse vardır dünyada...

И еще один анекдот:

Mecliste temsil (в парламенте представитель)

Seçim öncesi aday listeleri hazırlanıyordu (выборов прежде претендентов списки подготавливались). Parti genel merkezinde (партии в главном центре) genel başkan bir öneride bulundu (главный председатель один совет дал) :

— Aday listesine Şaban Bey'i mutlaka yazın (в претендентов список Шабана бея обязательно внесите: «запишите»). Parti ileri gelenlerinden biri itiraz etti (из партийных ответственных работников один возразил; itiraz — возражение; ileri gelenler — именитые/влиятельные граждане; находящиеся у власти, руководители; ileri — впереди ):

— Aman sayın başkanım (ради Бога, уважаемый председатель), Şaban Bey aptalın biridir (Шабан бей — дурак).

— Memleketimizde bir yığın aptal var (в отечестве нашем много дураков есть; yığın — куча, груда). Onların da mecliste temsilci bulundurmaya hakları yok mu (у них, что, в парламенте представителями выступать прав нет разве)?

Mecliste temsil

Seçim öncesi aday listeleri hazırlanıyordu. Parti genel merkezinde genel başkan bir öneride bulundu:

— Aday listesine Şaban Bey'i mutlaka yazın. Parti ileri gelenlerinden biri itiraz etti:

— Aman sayın başkanım, Şaban Bey aptalın biridir.

— Memleketimizde bir yığın aptal var. Onların da mecliste temsilci bulundurmaya hakları yok mu?

0

51

Allah taksimi (делёж по-божески)

Cevizleri bölüşürken, aralarında bu yüzden kavga çıkan çocuklar (орехи деля, дети, между которыми по этой причине ссора возникла; kavga — ссора), oradan geçen bir ihtiyara (мимо проходящему старику):

"Baba, şu cevizlerimizi sen taksim et!" deyince, ihtiyar Bektaşi (отец, эти орехи наши ты раздели! — сказали только, старый бекташи; taksim — деление; ср. kısım — часть):

"Evlatlar, Allah taksimi mi, yoksa kul taksimi mi yapalım?" diye sorunca (дети, Божий делёж ли, человеческий делёж ли совершим, — спросил когда), çocuklar, daha haklı olur düşüncesiyle Allah taksimi istemişler (дети, /что/ более справедливым будет с мыслью, Божий делёж захотели).

Bektaşi, kimine iki avuç, kimine üç avuç (бекташи кому две горсти, кому три горсти), kimine bir avuç, kimine bir iki tane (кому одну горсть, кому одну-две штуки) ve kimine de hiç vermeyince, çocuklar itiraz etmiş (а кому и вовсе не дал когда, дети возразили; itiraz — возражение). Bektaşi:

"Çocuklar! Allah taksimi işte böyledir (бекташи: Дети! Божий делёж вот такой): Kimine çok, kimine az ve kimine de hiç vermez", demiş (кому много, кому мало, а кому и вовсе не дает, — сказал).

Allah taksimi

Cevizleri bölüşürken, aralarında bu yüzden kavga çıkan çocuklar, oradan geçen bir ihtiyara:

"Baba, şu cevizlerimizi sen taksim et!" deyince, ihtiyar Bektaşi:

"Evlatlar, Allah taksimi mi, yoksa kul taksimi mi yapalım?" diye sorunca, çocuklar, daha haklı olur düşüncesiyle Allah taksimi istemişler.

Bektaşi, kimine iki avuç, kimine üç avuç, kimine bir avuç, kimine bir iki tane ve kimine de hiç vermeyince, çocuklar itiraz etmiş. Bektaşi:

"Çocuklar! Allah taksimi işte böyledir: Kimine çok, kimine az ve kimine de hiç vermez", demiş.

И еще один анекдот:

Fazla demlenmek (много выпить)

Bektaşi, bir gün demi fazla kaçırmış (бекташи однажды спиртного много пропустил). Evine dönerken, yürümekte bir hayli güçlük çekmiş (домой возвращался когда, при ходьбе много трудностей испытал). İki tarafa yalpa vurup (в обе стороны раскачиваясь; yalpa — качка), düşe kalka giderken, kendisini bu vaziyette gören canlardan biri (падая, вставая, шел когда, его в этом состоянии увидевший один человек; düşmek — падать; kalkmak — вставать, подниматься):

"Görüyorsun ya Baba! Fazla içmek ne fena şey!" deyince (видишь, эй, шейх! Много пить какая плохая вещь! — сказал /как/ только), Bektaşi durup yüzüne bakmış (бекташи, остановившись, в лицо ему посмотрел):

"Azizim!" demiş, "içmek değil, yürümek fena şey (дорогой мой! — сказал. — Не пить, /а/ ходить — плохая вещь)!"

Fazla demlenmek

Bektaşi, bir gün demi fazla kaçırmış. Evine dönerken, yürümekte bir hayli güçlük çekmiş. İki tarafa yalpa vurup, düşe kalka giderken, kendisini bu vaziyette gören canlardan biri:

"Görüyorsun ya Baba! Fazla içmek ne fena şey!" deyince, Bektaşi durup yüzüne bakmış:

"Azizim!" demiş, "içmek değil, yürümek fena şey!"

0

52

Aç sor (позвони, спроси)

Bir resmî dairede iki müdür (в одной государственной организации два начальника), birbirlerine odacılardan dert yanıyorlarmış (друг другу на курьеров жаловались), sonunda hangisinin odacısı daha aptal (в конце концов чей курьер более глупый), diye iddiaya tutuşmuşlar (говоря, пари заключили: «держали»)...

Önce biri zile basmış (сначала один на звонок нажал), odacı girmiş (курьер вошел):

Müdür (начальник):

— Al şu elli bin lirayı (возьми эти пятьдесят тысяч лир), bana son model bir araba al gel (мне последней модели одну машины купи, приди)! Arkadan diğer müdür (затем другой начальник), kendi odacısını çağırtmış (курьера своего позвать приказал):

— Git bizim eve (ступай в наш дом), bak bakalım (посмотри-ка), ben evde miyim, değil miyim, öğren (я дома ли, нет ли, узнай)!

— Baş üstüne efendim (как прикажете, эфенди: «господин мой»).

İki odacı kapıda karşılaşmışlar (оба курьера у двери встретились); birbirlerine dert yanmaya başlamışlar (друг другу жаловаться начали):

— Yahu benim müdürüm çok aptal (послушай, мой начальник очень глупый), bana elli lira verdi (мне пятьдесят лир дал), git bir araba al gel, dedi (ступай, машину купи, приходи, — сказал). Bugün tatil (сегодня выходной), her yer kapalı (все: «каждое место» закрыто), nereden alacağım (где куплю)?

Diğer odacı üzüntülü şekilde başını sallamış (другой курьер грустным образом головой покачал):

— Sorma birader (не спрашивай, братец), benimki seninkinden daha aptal (мой твоего глупее: «более глупый»)! Git eve bak bakalım (ступай домой, посмотри-ка), ben evde miyim, değil miyim, öğren, diyor (я дома ли, нет ли, узнай, — говорит). Be aptal adam (вот глупый человек), önünde telefon var (перед тобой телефон есть), aç (позвони: «открой») sor (спроси)!

Aç sor

Bir resmî dairede iki müdür, birbirlerine odacılardan dert yanıyorlarmış, sonunda hangisinin odacısı daha aptal, diye iddiaya tutuşmuşlar...

Önce biri zile basmış, odacı girmiş:

Müdür:

— Al şu elli bin lirayı, bana son model bir araba al gel! Arkadan diğer müdür, kendi odacısını çağırtmış:

— Git bizim eve, bak bakalım, ben evde miyim, değil miyim, öğren!

— Baş üstüne efendim.

İki odacı kapıda karşılaşmışlar; birbirlerine dert yanmaya başlamışlar:

— Yahu benim müdürüm çok aptal, bana elli bin lira verdi, git bir araba al gel, dedi. Bugün tatil, her yer kapalı, nereden alacağım?

Diğer odacı üzüntülü şekilde başını sallamış:

— Sorma birader, benimki seninkinden daha aptal! Git eve bak bakalım, ben evde miyim, değil miyim, öğren, diyor. Be aptal adam, önünde telefon var, aç sor!

И еще один анекдот:

Vatan toprağı (родная земля)

Acemi erler (новобранцы; acemi — новенький, новичок; er — солдат), çavuşa (у сержанта):

— Biz bu çorbayı yiyemiyoruz komutanım (мы тот суп есть не можем, командир мой), içi kum dolu (внутри песком полон), dediler (сказали).

Çavuş öfkelendi (сержант разгневался):

— O nasıl söz (то что за слова)? Buraya yemek beğenmeye mi geldiniz (сюда в еде удовольствие находить ли приехали)? Buraya, vatan toprağını korumaya geldik hepimiz (сюда родную землю защищать приехали все мы)!

Erlerden biri atıldı (из солдат один высказался: «бросился»):

— Ama bu gidişle korunacak toprak kalmaz (но с этим подходом защищаемой земли не останется). Vatan toprağını yemiş bitirmiş oluruz (родную землю съевшими, уничтожившими станем).

Vatan toprağı

Acemi erler, çavuşa:

— Biz bu çorbayı yiyemiyoruz komutanım, içi kum dolu, dediler.

Çavuş öfkelendi:

— O nasıl söz? Buraya yemek beğenmeye mi geldiniz? Buraya, vatan toprağını korumaya geldik hepimiz!

Erlerden biri atıldı:

— Ama bu gidişle korunacak toprak kalmaz. Vatan toprağını yemiş bitirmiş oluruz.

0

53

Kravatımdan (по моему галстуку)
Evin beyi, hizmetçiye çıkıştı (дома хозяин на прислугу набросился):

— Gördüm (я видел)... Nişanlın yine evin etrafında dolaşıp duruyor (жених твой снова дома вокруг бродит постоянно).

— Ama efendim (но эфенди: «господин мой»). Siz nişanlımı nereden tanıyorsunuz (вы жениха моего откуда знаете)?

— Nereden olacak (как откуда: «откуда будет»). Kravatımdan (по галстуку моему)...

Kravat benim.

Evin beyi, hizmetçiye çıkıştı:

— Gördüm... Nişanlın yine evin etrafında dolaşıp duruyor.

— Ama efendim. Siz nişanlımı nereden tanıyorsunuz?

— Nereden olacak. Kravatımdan...

0

54

Tele-velet (теле-ребенок)

Kadın hastalanmış (женщина заболела), grip olmuştu (группом заболела: «стала»). İki günde iyileşip kalktı (за два дня вылечившись, поднялась) ama, sesi açılmadı bir türlü (но голос ее не восстановился: «не открылся» никак)... Yataktan kalktığı günün akşamı (из постели поднялась она когда, вечером того дня) eve dönen kocası (домой вернувшийся муж ее), kapıda kendisini karşılayan küçük çocuğuna sordu (у двери его встретившего маленького ребенка спросил):

— Annen nasıl (мать твоя как)?

Televizyon meraklısı yavru güldü (телевизора любитель, ребенок засмеялся):

— Görüntü iyi (изображение хорошее) ama ses parazitli (но звук с помехами)...

Tele-velet

Kadın hastalanmış, grip olmuştu. İki günde iyileşip kalktı ama, sesi açılmadı bir türlü... Yataktan kalktığı günün akşamı eve dönen kocası, kapıda kendisini karşılayan küçük çocuğuna sordu:

— Annen nasıl?

Televizyon meraklısı yavru güldü:

— Görüntü iyi ama ses parazitli...

0

55

İdam kararıyla değil (не по смертному приговору)

Komşu olan (соседями являющиеся) bir avukat ile bir doktor (один адвокат и один врач) birbirleriyle hiç geçinemiyorlardı (друг с другом никак не могли ужиться). Sürekli birbirlerini iğneleyici konuşmalar yaparlardı (постоянно друг другу колкости говорили: «колкие разговоры делали»; iğne — иголка). Bir gün avukat (однажды адвокат):

— Haydi anlat bakalım doktor (ну-ка, расскажи-ка, доктор), müşterileriniz yine ölüyorlar mı (клиенты ваши снова умирают ли)?

— Evet, fakat idam kararıyla değil (да, но не по смертному приговору)...

İdam kararıyla değil...

Komşu olan bir avukat ile bir doktor birbirleriyle hiç geçinemiyorlardı. Sürekli birbirlerini iğneleyici konuşmalar yaparlardı. Bir gün avukat:

— Haydi anlat bakalım doktor, müşterileriniz yine ölüyorlar mı?

— Evet, fakat idam kararıyla değil...

0

56

Olamam (не смогу)

Kayserilinin biri Amerika'ya gitmiş (кайсериец один в Америку поехал). Yirmi yıldan beri (двадцать лет вот уж) Amerika'da oturan (в Америке живущего) hemşerisini arayıp bulmuş (земляка искал, нашел). Biraz lafladıktan sonra sormuş (немного поболтали после того как, спросил):

— Bunca yıl burada ne iş yapıyorsun (столько лет здесь чем занимаешься: «какую работу делаешь»)?

— Geldiğimden beri (с тех пор, как я приехал) aynı fabrikada çalışıyorum (на той же фабрике работаю). Türkiye'den gelen kızmış (из Турции приехавший рассердился):

— Yahu (ну и ну) insan yirmi yıldan beri çalıştığı fabrikanın sahibi olmaz mı (человек, двадцать лет где он работал, фабрики владельцем на станет разве)? Sen ne biçim Kayserilisin (ты что за кайсериец)?

— Olamam, olamam (не смогу, не смогу), bu fabrikanın sahibi olamam (этой фабрики владельцем стать не смогу)!

— Niye (почему)?

— Fabrikanın sahibi de Kayserili de ondan (фабрики владелец тоже кайсериец, вот поэтому)...

Olamam

Kayserilinin biri Amerika'ya gitmiş. Yirmi yıldan beri Amerika'da oturan hemşerisini arayıp bulmuş. Biraz lafladıktan sonra sormuş:

— Bunca yıl burada ne iş yapıyorsun?

— Geldiğimden beri aynı fabrikada çalışıyorum. Türkiye'den gelen kızmış:

— Yahu insan yirmi yıldan beri çalıştığı fabrikanın sahibi olmaz mı? Sen ne biçim Kayserilisin?

— Olamam, olamam, bu fabrikanın sahibi olamam!

— Niye?

— Fabrikanın sahibi de Kayserili de ondan...

0

57

Cephanelikten (со склада боеприпасов)

Askerde havacılık eğitimleri sürmektedir (в армии воздушные учения проходят). Paraşütle atlama talimi yapılmaktadır (с парашютом прыжкам обучение проводится: «делается»). Paraşütle atlama sırası karadenizliye gelir ve paraşütle atlar (с парашютом прыгать очередь до черноморца доходит и с парашютом прыгает он). Yavaş yavaş aşağı doğru süzülürken (медленно-медленно вниз прямо парил когда) birden bire hemşehrilerinden Cemal'ın aşağıdan yukarı doğru hızla fırladığını (то, как внезапно из земляков его Джемал снизу вверх стремительно взлетает) görmesin mi (как же ему не увидеть)? Şaşkınlıkla sorar (с удивлением спрашивает):

— Cemaaall (Джемаал)! Sen nereden geliyorsun (ты откуда летишь: «идешь»)?

— Cephane depolarındaaan (со склада боеприпасооов)...

Cephanelikten

Askerde havacılık eğitimleri sürmektedir. Paraşütle atlama talimi yapılmaktadır. Paraşütle atlama sırası karadenizliye gelir ve paraşütle atlar. Yavaş yavaş aşağı doğru süzülürken birden bire hemşehrilerinden Cemal'ın aşağıdan yukarı doğru hızla fırladığını görmesin mi? Şaşkınlıkla sorar:

— Cemaaall! Sen nereden geliyorsun?

— Cephane depolarındaaan...

0

58

Kandırmış (обманул)

Temel İstanbul'a yeni taşınmıştı (Темель в Стамбул недавно переехал). Yeni Cami önünde güvercinlere bakarken (перед Новой Мечетью на голубей смотрел когда) yanına (к нему: «к стороне его») biri yaklaştı (какой-то человек приблизился)...

— Bu güvercinlere bakmak parayla (на этих голубей смотреть — за деньги). Tanesi bir lira (одна штука —лира)... Temel çıkarıp 10 lira verdi (Темель вытащив 10 лир отдал).

Akşam evde karısı "Nee..." diye fırladı yerinden (вечером дома жена его: «Чтоо?», — говоря, вскочила с места)... "Adama on lira verdin ha (человеку десять лир дал, да)?"

— Kandırdım enayiyi, diye güldü Temel (обманул дурака, — говоря, засмеялся Темель)... "Orada en az yüz güvercin vardı (там самое меньшее сто голубей было)."

Kandırmış

Temel İstanbul'a yeni taşınmıştı. Yeni Cami önünde güvercinlere bakarken yanına biri yaklaştı...

— Bu güvercinlere bakmak parayla. Tanesi bir lira... Temel çıkarıp 10 lira verdi.

Akşam evde karısı "Nee..." diye fırladı yerinden... "Adama on lira verdin ha?"

— Kandırdım enayiyi, diye güldü Temel... "Orada en az yüz güvercin vardı."

0

59

Ya gelmezse (а если не придет)

Bakkal Necip Usta (бакалейщик Неджип Уста /уста — мастер/), dükkandan çıkarken (из лавки выходил когда) çırağı Şaban'a tembih etti (подмастерью Шабану приказал; tembih — приказ):

— Şaban oğlum (Шабан, сынок), Cenap bey gelirse (Дженап бей придет если) söyle biraz beklesin (скажи, немного подождет пусть), ben beş-on dakikaya kadar geleceğim (я пяти-десяти минут не позднее приду)...

Çırak Şaban (подмастерье Шабан), ustası dükkandan ayrılmadan önce sordu (уста их лавки удалился прежде чем, спросил):

— Peki usta (хорошо, уста), Cenap bey gelmezse ne diyeyim (Дженап бей не придет если, что мне сказать)?

Ya gelmezse

Bakkal Necip Usta, dükkandan çıkarken çırağı Şaban'a tembih etti:

— Şaban oğlum, Cenap bey gelirse söyle biraz beklesin, ben beş-on dakikaya kadar geleceğim...

Çırak Şaban, ustası dükkandan ayrılmadan önce sordu:

— Peki usta, Cenap bey gelmezse ne diyeyim?

И еще один анекдот:

Yanlış kapı (неправильная дверь)

Kabadayı bara girdi (буян в бар вошел), barmenin yanına giderek (к бармену подойдя):

— İlanınız üzerine geldim, dedi (по объявлению вашему пришел, — сказал). Burada hır çıkmasına (сюда потасовок возникновению) engel olacak (препятсвующего) birisini arıyormuşsunuz (человека ищете).

— Arıyoruz (ищем). Siz daha önce böyle bir işte çalıştınız mı (вы раньше на такой работе работали ли)?

— Çalışmadım ama, sizi ikna edebilirim (не работал, но вас убедить могу). Bakın şimdi (смотрите теперь)... Karşı masaya gitti (к противоположному столу пошел), orada tek başına (там в одиночестве) oturan adamı pataklayıp (сидящего человека поколотив) dışarı attıktan sonra (наружу выбросил после того как) geri geldi (назад пришел):

— Nasıl buldunuz (как нашли)?

— Güzel (прекрасно). Ben çok beğendim (мне очень понравилось). Ama patronla görüşmeniz gerekiyor (но с хозяином поговорить нужно).

— Nerde patron (где хозяин)?

— Kapının önünde (дверью перед). Biraz önce patakladığınız adam (немного ранее поколоченный вами человек).

Yanlış kapı

Kabadayı bara girdi, barmenin yanına giderek:

— İlanınız üzerine geldim, dedi. Burada hır çıkmasına engel olacak birisini arıyormuşsunuz.

— Arıyoruz. Siz daha önce böyle bir işte çalıştınız mı?

— Çalışmadım ama, sizi ikna edebilirim. Bakın şimdi... Karşı masaya gitti, orada tek başına oturan adamı pataklayıp dışarı attıktan sonra geri geldi:

— Nasıl buldunuz?

— Güzel. Ben çok beğendim. Ama patronla görüşmeniz gerekiyor.

— Nerde patron?

— Kapının önünde. Biraz önce patakladığınız adam.

0

60

Yok demek yok (нет говорить нельзя)!

Bakkal, yeni işe başlayan çırağından pek memnun değildi (бакалейщик недавно работу начавшим подмастерьем очень довольным не был). Çocuğun bir huyu müşterileri kaçırıyordu (у парня одно свойство — покупателей упускал он). Sorulan bazı şeylere "yok" dememeliydi (на спрашиваемые некоторые вещи «нет» говорить не должен был). Bir gün çırağı kenara çekip öğüt verdi (однажды подмастерье в угол оттащив/отведя, совет дал):

— Evladım bu iş böyle yürümez (сын мой, это дело так не пойдет). Mesela kesme şeker istediler (например, сахар-рафинад попросили; kesme — нарезанный кусками). Evet elimizde yok (да, у нас: «у нас в руках» нет). Ama "yok" demeyeceksin (однако «нет» говорить не будешь); "kalmadı efendim, onun yerine toz şeker verelim" dersin (не осталось, эфенди, вместо него сахарный песок дадим, — скажешь). Mesela domates bitti (например, помидоры закончились). "Kalmadı efendim, salça isterseniz verebilirim" dersin (не осталось, эфендим, пасту хотите если, дать могу, — скажешь).

Patron buna benzer birkaç örnek daha sıraladı (хозяин на этот похожие несколько примеров еще перечислил). Akşama doğru (к вечеру прямо), bir hanım müşteri, çıraktan tuvalet kağıdı istedi (одна клиентка у подмастерья туалетную бумагу попросила). Çırak birşeyler öğrendi ya (подмастерье кое-что выучил же) hemen cevabı yapıştırdı (сразу ответ ляпнул):

— Kalmadı efendim, isterseniz zımpara kağıdı verelim (не осталось, эфенди, хотите если, наждачную бумагу дадим)!

Yok demek yok!

Bakkal, yeni işe başlayan çırağından pek memnun değildi. Çocuğun bir huyu müşterileri kaçırıyordu. Sorulan bazı şeylere "yok" dememeliydi. Bir gün çırağı kenara çekip öğüt verdi:

— Evladım bu iş böyle yürümez. Mesela kesme şeker istediler. Evet elimizde yok. Ama "yok" demeyeceksin; "kalmadı efendim, onun yerine toz şeker verelim" dersin. Mesela domates bitti. "Kalmadı efendim, salça isterseniz verebilirim" dersin.

Patron buna benzer birkaç örnek daha sıraladı. Akşama doğru, bir hanım müşteri, çıraktan tuvalet kağıdı istedi. Çırak birşeyler öğrendi ya hemen cevabı yapıştırdı:

— Kalmadı efendim, isterseniz zımpara kağıdı verelim!

0


Вы здесь » Турецкая сказка » Турецкий язык » Короткие рассказы и анекдоты на турецком